-7-

70 8 0
                                    

1.2K olmuşuz hepinize sonsuz teşekkürler! +150 vote da var, umarım kitlemiz daha çok büyüyecek ve kocaman bir aile olacağız eheheee, ve sizi bekletmeden yeni bölümü yüklediğimi düşünüyorum. Bu arada yapıcı yorumlar istiyorum. ''yb'' gibi yorumlar değil. Ağır eleştiri ya da hafif eleştiri fark etmez, herkesin eleştirilmeye ihtiyacı vardır. Hatta ben bu bölümden hiç haz almadım. Son günlerde de biraz durgunum. İçimden hikaye yazmak geliyor ama yazamıyorum. Sanki içimde büyük bir sıkıntı var. Bunu size yansıtmamaya çalışıyordum ama kesinlikle yansıdı bu bölümde.

Ne kadar en az on kere baştan aşağı okuyup silip tekrardan yazsam da hikayenin üstündeki sıkıntıyı atamıyorum. Bunun için de sizden çok özür diliyorum. Bu bölüm diğerlerinden biraz daha uzun oldu. Şu sıralar içime hiç sinmeyen bölümler atıyorum, bu beni deli ediyor. Kafam da fazla karışık. Her neyse, umarım 'beğenirsiniz.'

------

Adının Atlas olduğunu öğrendiğim çocuk bana her gün belirli saatler içinde ders veriyordu. Gerçekten karçırdığım çok konu vardı, ve o kadar iyi anlatıyordu ki, bir daha soracak duruma düşmüyordum. Zaten beni ilk çalışacağımız zaman uyarmıştı. 'Anlamayacaksan boşuna beni yorma' gibisinden şeyler söylüyordu ama gayet her şeyi dikkatle dinleyen ve ilk dinlediğini hemen anlayan biriydim. 

Sadece, kafam dağınık olduğunda dikkatimi veremezdim. Ama o günler yavaş yavaş geride kalıyordu, kalbimizdeki acı ne olursa olsun azalmayacak ama artık hatırlamayacak hale geleceğiz, ismimizi hatırlayan son kişi de öldüğünde, hiç doğmamış gibi olacağız.

Atlas bana konuları anlatırken ben onun yüzüne bakmakla kalıyordum, gözlerinin içine. Onu görünce aklıma babam geliyordu, belki gözlerinin mavisinden, belki boyundan posundan, belki de davranışlarından ya da sadece ben sapıtıyordum, bilmiyorum. Ama bildiğim tek bir şey vardı ki, Atlas'ın gözlerinin renginin tanımının olmaması. Bazen Atlas bize geliyordu, bazen de ben onlara gidiyordum. Evler pek yakın olmasa da yakın sayılırdı.

Atlas'la çalışmamı Ege söylemişti. Ege bizim sınıfta olsa da, bir üst sınıflarla da iyi geçinirdi. Ege ile pek yakın olmasalar da Ege Atlas'ın derslerinde başarılı olduğunu biliyordu. Atlas bu işe pek sıcak bakmasa da beni çalıştırmaya başladı. Kendimi onu çalışmaya zorluyormuş gibi hissediyordum.

Çünkü öyle bir tavrı vardı ki, beni sevmiyormuşcasına konuları anlatıyordu, ama benim için elinden geldiği kadarını yaptığını biliyordum. Bu bana yeterdi. Yine konu anlatıyordu bana ve ben yine yüzüne bakıyordum. Birden bana dönüp ''Bana bakmayı kesip kafanı derse verir misin?'' dedi, haklıydı ama dersi de dinliyordum, beni sadece bir anlığına yakalamıştı.

''Dinliyorum zaten'' dedim, kafasını iki yana sallayarak güldü.

''Bu günlük yeter mi küçük kız?'' tamam, ondan küçüktüm ama sadece bir yaş. Kafamı salladım. Öylece ayakta dikilirken devam ettirdi ''Seni kapıdan geçirmemi mi bekliyorsun?'' evet, bekliyordum belki de? Ne olurdu yani biraz egosunu bir kenara itip gerçek onu görmemi sağlasa?

''Sen çok bencilsin'' dedim yüzüne bakarak. Gerçekleri saklamayı sevmezdim. Ağzıma geleni söylediğim için de çok egolu biri olarak tanınırdım. Yani, gittiğim her yerde insanlar bunu söylerdi, ama ne açıklama yapardım ne de söyleyen kişiyi umursardım. Genelde bu insanların sinirini bozardı. Eminim biri bunu yapsa gerçekten bir yumruğu yemişti.

''Bencil olmak iyidir, denemelisin. Hatta ne yap biliyor musun? Ben yokmuşum gibi davran. Sadece dersini dinle ve git'' aslında olması gereken de buydu. Sadece ondan ders alacaktım, teşekkür edip çıkacaktım, derslerden iyi not alıp kimseyi hayal kırıklığına uğratmayacaktım. 

MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin