Kendimi berbat hissediyordum. Aynı zamanda da korkuyordum . O kolye olmadan bende yoktum . Gerçekten yoktum bu mecazi bir şey değildi . Güçlerim o kolyede saklıydı ve o olmadan gittikçe güçsüzleşecek ve kara melekler için kolay bir lokma olacaktım. Büyü yapamayacaktım ama sadece buda değildi vücudumda güçsüz kalacaktı . Önümde örnekler vardı . İnna'nın ayağa dahi kalkacak gücü kalmadığını görmüştüm .
''Justin ne yapacağm ?''
Sıkıntıyla elini saçlarının içinden geçirdi .
''Bilmiyorum , aramak dışında yapabileceğimiz bir şey yok . En fazla bir hafta ardından yavaşça dirayetini de kaybedeceksin.''
Ağlamak gelse de içimden bunu yapmayacaktım . Hepimiz yerimizden fırladık ve ayrılarak kolyeyi aramaya başladık . Bahçeye ben , binaya Justin ve sınıflarada Amelia bakacaktı . Sık sık geldiğim binanın arkasında ki yeşilliklerin oraya gitmeye karar verdim . Pek fazla okulu turlamamıştım bu yüzden düşürmüş olacağım yerler kısıtlıydı . Tabi okulda düşürdüysem .
Yaklaşık kırk - kırk beş dakika sonra bahçenin ortasında toplandık . Bulamamıştım ve tek tesellim onların bulmuş olmasıydı . Korkarak gözlerinin içine baktım . İkiside olumsuzca kafasını salladı . Sinirle ayağımı yere vurdum . Banklardan birine geçip oturduk . Dirseğimi dizimi , çenemide ellerime dayamıştım ve yaşların gözümden akmasına izin veriyordum .
''Ağlama.''
Justin güven vermek istercesine elini omzuma koydu ve beni kendisine çekti . Sesi güçsüz ve kısık çıkmıştı. PArkta rkadaşını teselli eden bir çocuk gibiydi. Duyduğum güvenle daha fazla ağlamaya başladım . Hayatım boyunca güçsüz olmuştum ve hep o güçlü kızlara özenmiştim . İnsanlar yaşadıklarıyla güçlüydü bense yaşadıklarımla yıpranmıştım . Daha dört yaşındayken , babam tarafından terk edilmiştim . Baba kavramını yeni yeni öğrenirken , onsuz kalmıştım . Annem büyük bir aşkla babama bağlıydı ve onun gidişinden sonra çökmüştü . Daha çocuk olmama rağmen olanları algılayabiliyordum . Bir yıl kendine gelmeye çalışmıştı . Bazı geceler ilaçlarla uyuduğunu biliyordum . Yerli yersiz ağlayıp kendi kabuğuna çekildiği hala gözümün önündeydi ama sonra toparlanmıştı . Benden güç almıştı . Sevgisini , bağını her şeyini bana vermişti . O çok güçlü bir kadındı . Benim aksime her şeyi içine atıp daha da dik duran birisiydi . O muhteşemdi . Hem çok güzeldi hemde çok iyiydi . Açık sarı saçları , benden daha koyu tonda ve belirgin mavi gözleri vardı . İdolümü uzakta aramamıştım hiç o benim için bir idoldü . Baba eksikliğini hissettirmek istemese de , çoğu zaman o yer eksik kalıyordu içimde . Okulda , münazaralarda , toplantılarda yeri o kadar çok anlaşılıyordu ki . Tabi ben onun gidişini çok uzun bir süre atlatamamıştım . Bazen her çocuk gibi 'belki iyi bir çocuk olsaydım gitmezdi.' diye düşünüyordum . İşte beni en çok bu yıpratıyordu . Başkalarının ezikleyici bakışları , dışlaması her şey o kadar boktandı ki . Yavaş yavaş hayatımın toparlandığını ve büyüdüğümü hissetmeye başlamıştım . Ta ki annem ölünceye kadar . İkinci bir kaybedişti ama çok daha sarsıcı ve yıkıcıydı . Yine kendimi suçlamaya başlamıştım . Ben dondurma almak için tutturmasaydım oraya gitmeyecektik ve annem öldürülmeyecekti . O günden sonra her saniye bu cümle döndü aklımda . 'Benim yüzümden.'' O zamandan sonra herkes bana acımaya başladı. Mahallede benimle ilgilenmeye çalışan kadınların gözünde tek bir şeyi gördüm ben . Acıma . Tanıdık bir yerden geçerken hep aynı şeyi yaşıyordum. Beni görüyorlar acıyla yüzüme bakıyorlar sonra cık cıklıyorlardı. Babamın gidişinden sonraki yetim hissetmem artık çok daha baskındı . Okula gitmeyi bırakmıştım . Evden bir tek mezarlığa gitmek için çıkıyordum . Onun dışında ağlıyordum . Hepsi buydu . Hayatım bir ay gibi bir süren bu döngüde geçti . Her gün mezarlığa gidiyor , giderken insanların gözlerinde ki yüzlerinde ki acımayı hissediyor , saatlerce mezarın başında oturuyor annemle konuşuyordum . Sonrada hava kararıyor ve eve dönüyordum . Bir gün eve döndüğümde Efendi Max karşıma çıktı . Evin içindeydi ve bu beni korkutmuştu . En büyük şokun onu görmek olduğunu sanırken söyledikleriyle bunda yanıldığımı anlamıştım . Ben normal bir insan değildim . Ben insan da değildim . Ben bir melektim ve annemde öyleydi. Annem bir görev uğruna can vermişti . O zaman kendimi suçlamayı bıraktım ama bu kez onları suçladım . Efendi Max'e hırçın tavırlar sergiledim . Onların yanında kalmaya başlamıştım ve gittikçe oraya , melek olmaya alıştığımı hissetmiştim . Büyü yapabiliyordum . Buda benim için inanılmaz bir şeydi . Daha sakinledim o sıra Justin ve Amelia ile tanıştım . Yavaş yavaş onlardan olmaya başladım . Annemin başarılarını öğrendikçe de onunla gurur duydum ve onun gibi olacağıma dair bir söz verdim . Sonrada birçok olay yaşandı ve ben şimdi buradaydım . Sözümü tutmaya az kalmışken tüm gücümü kaybetmiştim .
Ads by TheAdBlockAd Options
''Efendi Max bir şey yapamaz mı? Ne bileyim göremez mi bir şekilde?''
Kafamı kaldırdım ve dolu dolu gözlerle Justin'e baktım. Üzgün bir yüzle olumsuzca kafasını salladı .
''Güçleriyle , güçleri göremez.''
Her ne kadar ne dediğini anlamasam da buna kafa yormadım . Sonuç belliydi lafı ne kadar çevirirsen çevir bulamayacaktı.
''Ben bir kez daha arka bahçeye bakacağım.''
Kafalarını salladılar ve hızlıca geldiğim yöne yürüdüm . Göz yaşlarımı hızlıca sildim ve az önce geçtiğim yerlerden tekrar geçtim . Yine didik didik aramaya başladım . Bu kez daha uzun sürmüştü . En sonunda bulamayacağımı anladım ve kendimi yere bıraktım . Yaşlar tekrar aktı . İstesem de durduramadım sonralarıysa durdurmak adına çaba harcamadım . Ha akmışlar , ha akmamışlar ne fark ederdi ki? Yanımda duyduğum hışırtıyla irkildim ve yanıma baktım.
''Neden ağlıyorsun?''
Sesi çok yumuşak ve masumdu. Bu çocuk , okulun ilk günü beni revire götüren çocuktu.
''Kolyemi kaybettim.''
Diye mırıldandım. Gözlerimi silerken.,
''Bu mu?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlü Melek
FantasyBen kimdim? North London Lisesinin sıradan bir öğrencisi mi yoksa çikolata bağımlısı bir kız mı? Ah kimi kandırıyorum benim hayatım hiç bir zaman normal bir kız gibi olmadı. Ben bir mühürlü melektim. Diğer yarısını arayan ve bulduğunda mühürden kur...