Alaz:
Açtığım gözlerimi loş odada gezdirmeye başladım. Gerğinden küçük bir dolap, mini bir buzdolabı, küçük bir televizyon, yerde bir halı ve karşımdaki tekli koltuk dışında şuan yattığım yatak va...
Yatak mı? Hışımla ayağa fırladığımda yere sürünen paçalarıma takılıp düştüm. Bir saniye kıyafetlerim nerede benim? Üstümdekiler de kimin?
Başım zonklarken kapının gıcırtılı açılma sesi kulaklarımı doldurdu. Tok ayak sesleri ahşap zeminde ilerleyip önümde duruverdi. Yüz hizama uzatılan elin sahibine doğru usulca başımı kaldırdım. Karşılaştığım ilk şey siyah renkli gözler oldu. Siyah dağınık saçların arasına diğer elini daldırdırıp karıştırdı. Tekrar gözlerine baktığımda hâla beni beklediğini fark ettim. Elimi soğuk zeminden ayırıp elinin içine kaydırdım. Elinin sıcaklığı buzlaşmış parmak uçlarımı sızlattı. Elimi sıkıca kavrayıp güçlü bir şekilde beni ayağa kaldırdı. Aradaki boy mesafesi kilometrelerce uzaklıktan belli olacakmış gibiydi. Elimi usulca bıraktı. Oysa sıcak iyi gelmişti.
"Ben Kağan" dedi.
"Bu kıyafe..."sözümü kesti.
"Yağmurda baya ıslanmışsın. Merak etme üzerini ben değiştirmedim." Dün gece silik silik gözlerimin önünden aktı. Kıyafetlerimi kendim değiştirdiğimi hatırladım.
"Aç mısın? "
Kafamı utanarak salladım. Tebessüm ederek köşedeki yeni fark ettiğim poşeti bana verdi. "Üzerini değiştir sen ben geliyorum" kapıyı arkasından çekti. Elime poşete daldırdıgımda dar kot pantolon ve triko bir kazakla karşılaştım. Yeni kıyafet kokusu odayı sararken içimi pişmanlık kapladı. Odada gözlerimi gezdirdim. Kıyafetler yetmezmiş gibi bir de başına yemek çıkartmıştım. Parası var mıydı, acaba? Ona masraf oluyordum. Bunları ona ödemeliydim. Kıyafetleri üzerime geçirdim. Çıkardıklarımı da de bir kenara bırakıp kapıya yöneldim. Ona görünmeden uzaklaşsam iyi olacaktı. Soğuk parke çıplak ayaklarımın altında gıcırdarken dış kapının önünde durdum. Ayakkabılarımın orada olduğunu görünce şükrettim. Ayakkabılarımı ayağıma geçirip dış kapının kulpunu kavradım ve büyük bir sesin çıkmasını sağlayacak şekilde aşağı indirdim. Kapı açılırken Kağan görüş alanıma girdi. Orada, gözlerinde olan ifadeye baktım. Şaşkınlık yerini endişe ve hayal kırıklığına bırakırken onu umursamamaya çalıştım.
Kendimi sokağa attığımda koşmaya başladım. Nereye gideceğimi bilmeden. Ne yapmam gerektiğini bilmeden. Ne hissetmem gerektiğini bilmeden. Sadece koştum. Rüzgar tenimi yalayıp geçerken titredim. Üzerimdeki kazak soğuğu yeterince engelleyemiyordu. Saçlarım rüzgarda dans ederken daha da hızlandım. Daha on dokuz yaşındaydım. Çok fazlaydı. Hepsi çok fazlaydı. Hiçbirini haketmemiştim ben. Bunları hakedecek bir şey yapmadım, hiç bir zaman. O niye bana iyi davrandı? Beni niye önemsedi? Ona, onu ilgilendirmediğimi söylemiştim. Niye sadece beni bırakıp gitmedi. Niye bana yardım etti. Yakınımda olmamalıydı. O iyi biriydi. Tekrar zarar görmesine dayanamazdım.
Yakınımda olursa zarar gören tek kişi de olmayacaktı. Kız kardeşim ve ben de fazlasıyla zarar görürdük. Ben belki sadece tensel acı çekerdim ama kız kardeşim... Daha on birindeydi. Bunu kaldıramazdı. Ruhsal zaten yaralıydı. Daha da kötü olmasını istemiyordum. Buna izin vermeyecektim. Nefesim kesilene kadar koşmaya devam ettim ta ki birine çarpana kadar. Kalbim göğüs kafesimi parçalarcasına atıyordu. Tenin tenle buluşmasınından ortaya çıkan sesle yüzüm sol tarafıma hızlıca döndü. Yanağımın morarmaya başlamasını umursamamaya çalıştım. Saçlarıma dalan ellerin sahibi beni yere fırlattığında ayağa kalktım. Bundan daha fazlasını görmüştüm ben. Bir iki tokatla beni yıpratamazdı.
"Bu ne cesaret!" diye kükrediğinde tekrar yere fırlatıldım. Ayağa kalmama zaman tanımadan karnıma doğru bir tekme savurdu. Bir tekme daha ve daha da fazlası...
Ağzımda kanın metalimsi tadını tattığımda bile hâla pes etmemiştim. Ellerimle yerden güç alıp ayağa kalktım. Yüzümdeki tüm acı belirtilerini sildim. Ne hissettiğimi anlaması gereken son kişi bile değildi. Yeni bir darbeye daha hazırlanıyorken kulaklarım Kağan'ın sesiyle doldu.
"Ona bir daha dokunursan seni mahvederim"
Kahkaha sesi havada patlarken gerildim. Buraya gelmemeliydi.
"Kağan, git" sesimin devamını tokatın şaklama sesi bütünledi.
Kağan onun üzerine atladığında gözlerimin önünü siyah noktacıklar kaplamaya başladı.
"Kağan bırak onu" dedim sesimin güçlü çıkmasını umarak.
"Neden?" Diye sordu. "Dayak yemek hoşuna mı gidiyor?"
"Çünkü" dedim kendimi zorlayarak. Kendimde olduğumdan emin bile değildim.
"O benim kocam."
![](https://img.wattpad.com/cover/19940151-288-k33251.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumun Gözyaşları
ChickLitİki hayat. İki berbat hayat. İki berbat hayatın kendini berbat hisseden iki insanı, Karşılaşırsa Ya da Çoktan karşılaşmıssa ne olur?