Aşk ile ilgili bugüne kadar birçok roman ve şiirler yazılmış, binlerce film yapılmıştır. o ana kadar bunlar yapılabilsin diye uydurulmuş bir şey olarak görürdüm aşk'ı.. Haziran'ın beşinci günüydü. gezi parkında sabahladığım günlerden biriydi. bir amaç uğruna mücadele ettiğim aslında kendimi bulduğum zamanlardı. sağ gözümün biraz üstüne gelen gaz fişeği yüzünden atılan dikiş canımı yakıyor günlerce biber gazına maruz kaldğım için ciğerlerime çektiğim temiz hava bile içimi yakıyordu. sabahın sekizi olmuştu. taksimden cıkıp sınava girmek için okuluma gittim. kantinde arkadaşımı beklerken bir çay aldım. güne dumansız başlayamadığım için müzik kutusuna bozuk para atıp senden daha güzel parcasını buldum ve actım. o anda burnuma gelen kokunun ciğerlerime dolmaya başladı. içimi yakmıyordu. tam ne oluyor derken arkama döndugumde ordaydı. simsiyah gozlerıne daldım. bir anda sanki beni içine aldı hipnoz etti. eliyle sacını kulağının arkasına attığında simsiyah saclarına odaklandım. bu kadar kısa süre içinde ben en huzurlu oldugum ana gittim. vapurda denize bakarken kulağımda bir şarkı ve elimde bir bardak çay.. kolumu biraz dürtüp iyi misin ? dediğinde kendime geldim. bir projesi olduğunu tiyatro kulübü başkanı olarak benım de toplantıya gelmemi rica etti. ona cevap vermek istedim fakat o anda dilimin damağımın kuruduğunu hissettim. kafa sallamakla yetindim. arkasına dönüp uzaklasırken kalbim sanki elimde atıyor ve gitgide atışlarının normale gidiyor gibiydi.