Etrafımdaki uğultular bir türlü geçmemişti. Gözlerimi açmaya çalıştığımda ise gözüme hücum eden ışık yüzünden tekrar kapanıyordu. Bana ne olmuştu? En son asansörün içindeydim ve..ve asansör düşüyordu! Hızla yerimden doğruldum. Etrafıma bakındığımda büyük bir şok geçirdim. Aynı kıyafeti giyen birçok kadın bana bakıyordu. Ben hızla ayağa kalkınca yanımdaki kadın çığlık attı.
"Yaşıyor!"
"Neredeyim ben? Siz kimsiniz?!" Korkmaya başladım. Bir haltlar dönüyor burda.
"Bakın eğer bu yaptığınız bir şakaysa hiç komik değil! Yoksa siz..siz oyuncu musunuz?" diye sordum umutla. Başka açıklaması olamazdı. Hiçbiri konuşmuyordu. Sadece gözleri kocaman açılmış bir şekilde bana bakıyorlardı.
Yürüyen demir sesi duyuyordum ve daha çok yaklaşıyorlardı. Etrafımdaki kadınlar kenara çekilip gelen kişiyi görmeme izin verdiler. Bir ordu geliyordu yahu! Korkuyla geri geri gitmeye başladım. Çok iyi hazırlanmış bir oyundu. Bu olay bittikten sonra hepsinin alnından tek tek öpecektim. Bence artık bitme zamanı da gelmişti!
Asker olduklarını düşündüğüm erkekler aynı renk zırhların içindeydi. Biri hariç. En önde ve arkasındaki bazı askerlerden bile daha genç duran adam bordo bir zırh giyinmişti. Beni baştan aşağı süzdü ve hemen kafasını kenara çevirdi. Diğer askerlerde aynı şekilde kafasını çevirince üstüme baktım. Gayet iyi duruyordum niye böyle yapmışlardı?
"Bu ne rezalet böyle!" diye bağırdı bordo zırhlı asker.
"Ne rezaleti? Ne oluyor burada?! Gerçekten çıldırmak üzereyim. Birisi bana şaka yapıyoruz desin artık! Lütfen!"
"İçeri nasıl girdin?" dedi aynı adam. Yüzüme bakmadan konuşmaya devam ediyordu.
"Bilmiyorum. Asansörün içinde bayıldım. Uyandığımda buradaydım." Bütün kadınlar birbirleri arasında fısıldamaya başladı.
"Asansör ne?"
"Bu delirmiş."
"Etrafta çıplak gezdiğine göre gerçekten deli!"
"Bence kellesi uçacak." Kellesi mi uçacak. Hayır, hayır! Adam beni nereye gönderdi?!
"Üstüne bir şeyler giydirin. Padişahın yanına götüreceğim." dedi adam hizmetçi olduklarını düşündüğüm kadınlara.
"Hey! Dur bakalım. Benim üstümde zaten kıyafetlerim var. Kimse bana bir şey giydiremez!" Şuan çok saçma bir şekilde içimde rahatlık vardı. Ailem burada değildi ve ben istediğim gibi davranabilirdim. Burada ölmediğim sürece kalabilirdim.
Boynumda ki yanma hissiyle kolyemi çıkardım. Bu kolyeyi asansör almıştı. Şimdi nasıl boynumdaydı? Altın kolye siyah rengini alırken şok oldum. Ortasındaki küçük taş parladı. Etrafım garipliklerle doluydu. Kolyeyi tekrar boynuma taktım. Siyah oldu diye kolyemden vazgeçecek değildim.
"Bu halde Padişah'ın yanına gidemezsin." dedi yanıma yaklaşan kadın.
"Ne var halimde? Böyle gideceğim! Kimse benim kıyafetlerime karışamaz!"
Adam sabır diler gibi yukarı bakıp derin bir iç çekti.
"Yürü!" Bu böyle her tarafa emir dağıtmaya devam edecek miydi acaba?
"Nereye yürüyeyim?"
"Takip et." dedi ve önden yürümeye başladı. Bende yamulmuş sırt çantamı düzelttim ve peşi sıra yürümeye başladım. Arkamdan onlarca asker geliyordu. Gören diyecek hırsız yada suikastçiyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♧Geçmişin Daniskası♧
Fiction HistoriqueBir müzeye girdim, hayatım değişti! Ben, kıyafetlerim, düşüncelerim değişti. En çokta ona değiştim. Güldüğünde etrafını aydınlatana değiştim. Ben yeni hayatı eski hayata değiştim. Bu hikayede ki her olay, her insan kurgudur. Durun bir saniye! Ya ger...