Bölüm 1

274 9 0
                                    

Havaalanı olağan kalabalığıyla insanları birbirlerinden ayırıyor ya da birbirlerine kavuşturuyordu. Sahra, elindeki kırmızı bavuluyla insan selinin içinde kaybolanlardan sadece biriydi. Onca saatlik uçuştan sonra bir an önce dinlenmek ona iyi gelecekti. Önce ılık bir duş, ardından deliksiz bir uyku...
Bagajını taşımakta zorlanıyordu ve ona bu ülkede yardım edebilecek kimse yoktu. Tek başına yeni bir hayata başlamak için buradaydı. Geride bıraktığı ailesi aslında gitmesini hiç istememişti ama Sahra kafasına koyduğu herşeyi yapan ve en yakınlarının bile telkinlerine kulak asmayan, dik başlı bir genç kızdı. Şimdi anne ve babasının "Türkiye'de okuyup ne yapacaksın! Amerika sana neyi vermiyor?" gibi sonuçsuz sözlerini kilometrelerce geride bırakmıştı. Doğup büyüdüğü o ülkeyi sevmiyordu Sahra. Annesi Amerikalı, babası ise bir Türk'tü. Bu yüzden kendini hiçbir zaman tam bir Türk olarak görememişti ama tam bir Amerikalı da değildi aslında...
Üniversiteyi Türkiye'de okuma kararı almış ve buraya gelmişti. Kafasında tek şey vardı. Kendi istediğini yapmak!
Taksiye bindi ve kalacağı otelin adını söyledi. Şoför, sıkışık trafikte otele doğru giderken, Sahra hep resimlerinden ve eski Türk filmlerinden tanıdığı bu şehrin tam göbeğinde olmanın şaşkınlığını ve mutluluğunu yaşıyordu. "İşte ait olduğum yer" diye mırıldandı. Şoför dikiz aynasından çapkınca olduğunu düşündüğü bakışlarını fırlatarak "buyur abla birşey mi dedin" diye sordu. Sahra "sana demedim" diye tersledi. Taksici bu cevaba bir anlam veremedi.
Babası ona, İstanbul'un en iyi otellerinden birinde yer ayırtmıştı. Tabii ki otelde yaşamayacaktı ama kendisine bir ev bulana kadar geçici konutu burasıydı.
Reception'da gerekli işlemleri yaptırdıktan sonra odasına yerleşti. Taksim'in göbeğindeki bu otelin penceresi, İstanbul'un keşmekeşini yansıtan bir delik gibiydi. Bir süre pencereden, insanları izledi ve geride bıraktığı ailesini düşündü. İnatçı bir yapıya sahip olduğunu kendisi de biliyordu. Bazen başına türlü belalar açsa da bir türlü vazgeçmiyordu huyundan. Şimdi yeni bir hayatın ilk adımlarını atarken, içinde hiçbir tereddüt yoktu. Cep telefonu çalmaya başladı. Babasıydı arayan :
-Kızım?
-Geldim baba merak etme.
-E, aşk olsun be yavrum! Sana iner inmez ara demedik mi? Bak annen de ben de merak içindeyiz.
-Tamam baba! Ben çocuk değilim. Geldim ve yerleştim otele. Biraz uyuyup dinleneceğim.
-Tamam kızım dikkat et kendine. Dur annen de konuşacak.
-Alo, bebeğim iyi misin?
-İyiyim anne merak etme, geldim işte.
-Aç mısın? Birşeyler yedin mi?
-Anne ya! Kilometrelerce öteden beni mi kontrol edeceksin!
-Tamam tamam sinirlenme. Ben sadece bir anneyim.
-Özür dilerim. Yorgunum ve biraz gerginim sanırım.
-Tamam kızım.
-Tanam hadi görüşürüz anne. Ben sizi sonra ararım.
Şimdi biraz dinlenmeliydi. Kendini doğruca duşa atıp tam kırk beş dakika sonra çıktı. Ve bornozuyla uzandığı yatağının üzerinde uyuyakaldı...

Mavi EvHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin