Okulun ilk günü pek uzun sürmemişti. Sahra, okul kapısından çıkarken koşarak yanına geldi Yaman.
-Bir kahve içer miyiz?
-Sağ ol Yaman. Eve gitmeliyim. Kötü bir gün geçirdim.
-Benimle tanışman gününü neden bu kadar kötü etti anlayamadım?
-Seninle ilgisi yok. Sözüm olsun başka zaman.
-Tamam Sahra, sen bilirsin. Görüşürüz.
-Görüşürüz.
Tam ayrılırken, Sahra yolun karşı tarafında yine o sarı beyzbol şapkalı adamı gördü ve refleks olarak "Yaman" diye geriye doğru seslendi. Sesindeki heyecan, Yaman'ı da panikletmişti. Koşarak yanına geldi ve ne olduğunu sordu. Sahra saklamak istercesine birşey olmadığını, sadece kendisiyle Beşiktaş iskelesine kadar yürümek isteyip istemediğini sordu. Yaman şaşkınlıkla "tabii" diyebildi sadece. Sessizlik içinde yürümeye başladılar.
Sahra arada bir arkasına bakıyor ve yüzündeki tedirginliği belli etmemeye çalışıyordu. Durumu fark eden Yaman, ona ısrarla ne olduğunu soruyor fakat Sahra her seferinde "hiç" cevabını yapıştırıveriyordu. İskeleye geldiklerinde Sahra biraz daha rahatlamıştı. Artık o adamın arkalarından kendilerini takip etmediğinden emindi. İskelenin önündeki kalabalığı yararak, otobüs duraklarına doğru yürüdüler. Sahra bir kahve içimlik vakti olduğunu söyleyince Yaman, buna çok sevindi. Hemen hemen tüm öğrencilerin uğrak yeri olan Hakan Kafe'nin kalabalık ortamında sohbete başladılar.
-Neden vazgeçtin Sahra?
-Anlamadım?
-Önce vaktim yok dedin, sonra benimle iskeleye kadar yürüme teklifinde bulundun, şimdi ise kahve içiyoruz. Neden?
-Anlatması zor biraz. Saçma bulabilirsin.
-Dene!
-Bak bu ülkede yeniyim ve hiçbir yeri bilmiyorum. Ben buraya Amerika'dan geldim. Babam Türk, annem Amerikalı. Ben bu ülkede okumak istiyorum. Ve seçimimi yaptım. Buradayım. Ailemi dinlemedim. Oysa onlar orada okutacakları "hayırlı" bir evlatları olsun istediler. Ve sakın bana Amerika dururken neden burada okumak istediğimi sorma!
-Ailen hâlâ hayırlı bir evlat arıyorsa onlara iyi bir evlat olabilirim.
-Komik değilsin.
-Biliyorum.
-Herneyse işte. Biraz gerginim. Kimseyi tanımıyorum.
-Alındım ama şimdi.
-Daha bugün tanıştık Yaman.
-Olsun.
-Tamam özür dilerim. Bu ülkede sadece seni tanıyorum.
-Bu hoşuma gitti.
-Şanslısın. Kötü bir gündü ve seninle tanıştık. İyi günümde olsaydım, bilirdim sana yapacağımı.
-Üzülsem mi sevinsem mi?
-Sen bana aldırma. Zor biriyimdir.
-Orada yaşıyor olmana rağmen Türkçen çok iyi
-Evet! Babam sağolsun. Ondan öğrendim. Anneme de o öğretti. Evde hep türkçe konuşuruz.
Kısa süren bir sessizlikten sonra ikinci kahvelerini söylediler. Yaman'ın kafasında hâlâ bazı soru işaretleri vardı. Sahra'yı anlamaya çalışıyordu. Bu kız biraz deli dolu, biraz içe dönük ama çokça çılgındı sanki. Amerika'daki ailesinden ve Türkiye sevdasından bahsetti uzun uzun. Ve sonra yine sustu. Gözleri bir noktaya sabitlenmişti.
-Sustun Sahra?
-Biliyorum. Bilinçliydi yani. Aslında seni korktuğum için çağırdım.
-Neden korktun?
-Sanırım takip ediliyorum.
-Kim takip ediyor?
-Bilmiyorum, bir adam.
-Nasıl bir adam?
-Kafasında beyzbol şapkası olan orta boylu bir adam.
-Nerden biliyorsun seni takip ettiğini?
-Birkaç kez karşıma çıktı. Beni izliyor. Ama aynı zamanda da benden kaçıyor.
-Seni izleyen biri neden senden kaçsın ki?
-Bilmiyorum.
-Peki o halde artık benim korumamdasın. Şaka etmiyorum.
-Çok iyisin ama bu ürkekliğim geçince ve biraz daha bu ülkeye alışınca kendi başımın çaresine bakarım Yaman, sen hiç merak etme. Sadece biraz korkmuştum o kadar. Şimdi iyiyim. Yardımına ihtiyacım yok.
-Harcadın gene beni?
-Hayır! Arkadaşız tamam mı?
-Tamam. Şimdi seni evine kadar götürmemi ister misin?
-Gerek yok sağol. Buraya yakın oturuyorum.
-Olsun ben yine de götürmek istiyorum.
-Peki, teşekkür ederim.
Evin önüne kadar birlikte yürüdüler. Sahra arada bir yanında gülümseyen bu adama bakıyor ve anlamaya çalışıyordu. Gerçekten iyi niyetli birine benziyordu Yaman. Dalgalı uzun saçları, kara mı kara gözleri ve kaşları vardı. 1.80 boylarında ve atletik yapılı biriydi. Yürürken etraftan bakan insanlarda iyi bir intiba bırakıyor gibiydi. Onun bu güven veren duruşu, Sahra'nın tüm ön yargılarını değiştirmişti. Evin önüne kadar eşlik etmiş ve geri dönerken de cep numarasını vermeyi ihmal etmemişti. Başının belaya gireceği zaman veya kendisine ihtiyaç duyduğunda mutlaka aramasını sıkı sıkıya tembihlemişti. Sahra evine girerken, yüzünde mutlu bir gülümseme vardı.