İyi okumalar...- Demek istediğim...eğer bencilsen bu kasabada yaşamalısın.
Gül kurusu dudaklarını tekrar yalayarak konuşan çocuğu, izlerken daha fazla konuşmasını istemekten kendini alamadı.
- Neden? Neden, bencil olmalı bu kasabada yaşayanlar?
- Ben mesela..çok bencilimdir.
Gözlerini büyüterek kahverengi kürelerini Jungkook'a sergilemişti. Gülümsemekten kendini alamadı onu izlerken. Sanki...kimse dinlememişti onu. Öyle şeyler anlatıyordu ki sırlarını ve derin düşüncelerini sadece onunla paylaşıyormuş gibi hissetiriyordu.
- Nasıl mı bencilim?
Onu izlemekten sohbetten kopmuştu. Yüzündeki anlamsız gülümseyişi bozmuş, gerçekten merak ederek kafasını sallamıştı.
- Kimseyle paylaşmadım bu güzelliği. Düşüncelerim, hayallerim hepsi benim, onları kimseyle paylaşmam.
- Şu an bana anlatıyorsun ama...
Dudağının kıvrımına bulaşan keki peçeteyle silerek omuzlarını silkti. Ağzına bir kek parçası daha atarken konuştu. "Seni bir daha görmeyeceğim ki.."
Yel değirmeninin alt tarafını gezmişler, şimdi ise tertemiz otların arasında yabani sarı ve beyaz çiçeklerin arasında bir bezin üzerine oturmuş kek yiyor, oğlanın kendi elleriyle sıktığını söylediği portakal suyunu içiyorlardı.
- Tekrar görmek ister miydin peki...
Sorduğu sorunun ne kadar yanlış anlaşılabileceğinin farkındaydı. Ama cevabını merak ediyordu. Alnındaki saçları sallayarak kafasını geriye yatırıp güneşi hissetmek için gözlerini kapatan çocuk bir süre cevap vermedi. Hatta ilerleyen dakikalarda da aralarında rüzgarın çıkardığı sesler dışında hiç bir ses duyulmadı.
Daha fazla beklemedi Jungkook. Zaten sorduğu soru her geçen dakika, beyninde dolandıkça saçma bir hal alıyordu.
- Bitti mi..bu kadar mıydı gezeceğimiz yerler?
Derin bir nefes ciğerlerini doldururken açtı gözlerini çocuk. Kirpikleri biraz daha diye çırpınsada umursamadı. Bezin üzerindeki döküntüleri toplarken gidiş yolunda bir nehir olduğunu söyledi. Gezecek görecek bir de o kalmıştı.
Oturdukları yerden kalkıp kasabadaki toprak yola çıktıklarında Jungkook çektiği pozların şimdiye kadar olanlardan en iyisi olduğunu fark ederek bir gülümseme kondurdu suratına. En azından yolunda giden bir işi vardı. Tatilinin bitecek olmasını umursamıyordu. Asla pişman olmayacağını biliyordu.
Yanına yaklaşan bedenin de ekrana bakan gözlerinin büyüdüğünü gördüğünde gülümsedi tekrar." Burası yel değirmeni mi? Cidden o kadar sene gelir gider bakarım, hiç bu kadar güzel gelmemişti gözüme.."
- Fotoğraflarım konusunda ben de bencilimdir, izinsiz bakmayın bayım..
Uzun saçlarının arasından gülen gözler kendine çevrildiğinde derin bir nefes almak istedi o an için. Fakat imkansızı zorluyormuş gibi hissetmekten kendini alamadı. Bu zamana kadar güzel olan bir çok şey görmüştü fakat bu farklıydı. Gözünü alıyordu, hayran kalıyordu. "Lütfen, diğerlerine de bakayım..."
Kendise yaklaşan çocukla geri çekildi. İstemsizce atan kalbine kaşlarını çatarken dalgınlığına gelen bir anda toprak yolda kaymasına engel olamadı. Kendisini tutan çocuğun gözlerini yakından gördüğünde dengesini toparlayıp çekilmek istedi, fakat yol kenarındaki çimenler kucaklarını açmış iki genci bekliyorlardı.
Üzerine düşen bedeni belinden kavradığında onun da kendi gibi nefes nefese olduğunu görmüştü. Kamerası çoktan bir kenara düşmüş olanların sebebi kendisi değil gibi köşesine çekilmiş olanları kaydediyordu.
Jungkook'un alnına temas eden tutamları, kolları arasındaki beli, gözlerindeki gözleri kameranın belki de çekebileceği en güzel manzarayı kaydetmesine neden oluyordu.
İleride her izlendiğinde bir tesadüfün güzelliğini taşıyacağını bilmeden..