— Onunla daha yakın olmaya başla, — bir yandan ses duyuldu. — uzun süredir ondan hoşlanıyorsun.
— Namjoon, bu yanlış, — diğer yandaki ses.— O erkek, olmaması gerekiyor.
— Hobi, piçlik yapma, buna aşk derler. Yeri gelmişken, benim sana karşı olan hislerim de güçlü.
— Defol, kötülük.
— Piiiii, ne kadar da kaba!
— Kapayın çenenizi, bıktırdınız!— Namjoon bağırdı ama onun çıldırmasını kimse hoş karşılamadı, özellikle ona şüpheyle bakmaya başlayan kafe sakinleri.
Joon, sık sık bu hoş kafeye geliyor. Rahat bir kafe olmasının başka bir nedeni de burada birisinin çalışıyor olması - barista. Seokjin'in sahneden az önce inmişcesine yakışıklı olması yetmiyormuş gibi kahve yapmakta da üstüne yok. Gerçi böyle bir yerde çalıştığı göz önünde bulundurulursa kahvesinin kötü olması garip olurdu ama Namjoon hayatında onun kahvesinden daha güzel bir kahve tatmamış gibiydi. Namjoon, kendisinin erkeklerden hoşlanabileceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. Ama Seokjin duygu fırtınasına neden oluyordu ve bu da sadece yakışıklı olmasından değildi. Joon bir kere onun şarkı söylemesini duymuştu. O zamandan beri ona şarkı yazıp, kendi cümlelerini o güzel sesin söylemesini duymak istiyordu.
Namjoon hayatına son vermeyi düşünmeye başladığında aniden hayatına giren bu "ikili" de ateşi körüklüyorlardı. O zaman hayatında ilk defa bir şeyden şüphe etti. Artık bu "komşuluk" da gece gündüz hep devam ediyor olmasının yanı sıra karar vermesi gereken her şeye karışıyor, konuşmaya başlıyorlardı. Namjoon kimi kandırmaya çalışıyor ki, bir dakika bile susmuyorlardı. Bir de onların biraz "arızalı" olduğunu daha sık düşünmeye başladı. Çünkü, tuvalet kapısında durup "zarafete" şöyle göz ucuyla da olsa bakabilmek için "meleğin sarayına" girmeye müsaade isteyen şeytana, tuvalette oturan meleğin seçilmiş küfürler yağdırması pek de normal "iyilik" ve "kötülük" işleri gibi durmuyor.
Bu çift, şu anda bile hararetle yine bir şeyler tartışıyordu. Namjoon, o ikilinin dikkatleri bir süreliğine dahi olsa başka bir yere kaymış olduğu için yukarıdaki tüm güçlere teşekkür ediyordu.
— Diyorum sana, bugün o bardakları kesinlikle düşürecek, — Taehyung sırıtarak kaş göz oynatıyordu.
— Koruyucu meleği güçlü, hiçbir şey düşürmeyecek. Melek sözü veriyorum, — Hoseok, tersledi.
— Hani, meleği nerede? Beceriksizliğine baksana bir. Kutsal ordu bile işe yaramaz.
— Bahse var mısın? — Hobi elini uzattı.. — Ben kazanırsam ayaklarımı öpeceksin.
— Hah, varım, — Taehyung fikri çok beğendiğinden sinsi sinsi sırıtmaya başladı. — Ben kazanırsam sen bana vereceksin.
Melek de karşılığında pis pis güldü ve el sıkıştılar.
Garson, bulaşıkla fazlaca dolu tepsiyle yürüyordu. Yavaş yavaş yürüyor olmasına rağmen adımları ürkekti. Hedefine neredeyse ulaşmıştı ki önlüğünün kenarı yandaki sandalyeye takıldı. Şeytancık beklentiyle ellerini ovuyor, melek de gözlerini kısmıştı, garson da beklenmeyecek bir eğilimle döndü ve tepsiyi elinde tutabildi.
— Ha, — Hoseok, ellerini çırparak ayağa kalktı. — Gör bak, iblis yüzlü seni!
— Ohh, tatlım, çok aptalsın. Her türlü ben galibim. Ayaklarını öpmek bir mutluluktur - göz kırparak öpücük gönderdi
Hoseok'un yüzündeki tebessüm bir anda yok oldu ve Taehyung'a orta parmaktan oluşan hiç de yanlış anlaşılamayacak olan bir jest gönderdikten sonra cama doğru döndü.
Namjoon, akşam yemeğini Hoseok'un hoşnutsuz burun çekmeleri ve Taehyung'un kendini beğenmiş, dikdörtgen gülümsemesi sayılmazsa sessizlik eşliğinde bitirdi.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek ve Şeytancık || VHope (Namjin)
Fiksi PenggemarNamjoon, onların "arızalı" olduğunu daha sık düşünmeye başladı , çünkü meleğiyle şeytanının davranışları pek de normal "iyilik" ve "kötülük" işleri gibi durmuyor.