Park Jimin
Çıplak ayaklarla yürüdüğüm yoldaki taşlar ayaklarımı deliyor, kana bulanmış ayaklarıma rağmen direnerek yürüyordum.
Yolun sonunda birisi vardı. Siyah saçları açık kumral tenine dökülmüş, korkuyla bacaklarını kendine çekmiş birisi. Yardım bekliyor gibi duruyordu fakat ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu.
Farklı bir aurası vardı. Etrafında belli belirsiz hissedilen beyaz ışığın üzerindeki beyaz giysilerden gelmediği bir gerçekti, parlayan onun teniydi.
Yanına gitmek istiyor, fakat ne kadar yürürsem yürüyeyim ona ulaşamıyordum.
Yürüdüğüm taşlı yolun sonu onun dibine çöktüğü bir ağaca ulaşıyordu. Teni nasıl parlıyorsa ağaç da aynı onun gibi ancak çok daha şiddetli parıldıyor, insanı kendine hayran bırakıyordu. Ormanın korkutucu karanlığında güneş gibi parıldıyordu ikisi birlikte.
Tanrım, karşımdaki adam o kadar korkmuş duruyordu ki deli gibi yardım etmek istiyordum ona. Parıldayan ağacın altında parlayan teniyle gerçek bir meleği andırıyordu.
Birden onun da beni farketmesini istedim .Ben ona gidemiyordum,belki de o bana gelirdi?
Elimi ona doğru uzattım farketmesine muhtaç bir şekilde. Ancak korku gözlerini öyle bir boyamıştı ki, ona uzanan yardım elimi göremiyordu.
Ona seslenmem gerekiyordu. Ama nasıl? Ne diye seslenebilirdim ki?
"Melek?"
Cılız sesim üstünde yürüdüğüm taşlı yola tezat yeşilliklerle kaplı koca ormanda bir çıtırtıdan farksız şekilde yayılmış ve onun dikkatini çekememişti.
'Seokjin.'
Beynimin içinde duyduğum sesle afallarken karşımdaki melekten farksız adama baktım. Hala aynı korku dolu gözlerle etrafa bakıyor fakat beni görmemekte ısrar ediyordu.
'Seokjin.'
Beynimin içindeki ses düşünmemi istemiyor gibi tekrar yankılandığında iyiden iyiye ben de korkmaya başlamıştım. Derin nefesler içinde beynimdeki sesi susturmak amaçlı elimi iyice ileri uzatarak az önce ki cılız sesimden de daha kısık bir sesle fısıldadım.
"Seokjin?"
Bakışları anında beni bulduğunda korkuyla yutkunundum, bakışları ne kadar şaşkınca olsa da beni korkutmaya yetecek kadar dikkatli inceliyordu ve ben yerime mıhlanmış gibi haraket edemiyordum.
Sonunda karşımdaki adamda bir hareketlik olduğunda kendime gelebilmiş ve yavaşça elimi indirmiştim. Yerden kalkıp gözyaşlarını sildi hızlıca. Az önce ki inceleyici bakışları şimdi umut doluydu.
"Yanına geliyorum."
Aslında fısıltıdan farksız olan sesi kulağımın dibinde yankılandığında irkilmiştim ancak bir şey yapma fırsatı yakalayamadan görüntüsü silikleşmeye başladı.
Sertçe çalınan kapı ile uyuyakladığım koltukta sıçrayarak yere düşmem canımı fazlasıyla yakmıştı. Kendime gelmeye çalışarak etrafa bakınıp gözlerim saate takıldığında sabah karşı 5 buçuk olduğunu farketmem ile kapıda karşıma çıkacak kişi hakkında pek de olumlu şeyler düşünememeye başlamıştım.
Bu saatte kim olabilirdi ki?
Kapı fazlasıyla ısrarla çalmaya devam ettiğinden dolayı yavaşça yerden kalkıp belimi ovuşturarak kapıya ilerlerken bir yandan da söyleniyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost Angels 》 Yoonmin
FantasiaTanrı bir anda dört büyük meleğinden ikisini kaybedip kalanları da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Hiçbir şey O'nun gazabından kaçamayacaktı. ~Yoonmin ~Vhope ~Namjin başlangıç: 26.06.19 bitiş: -