Her zamanki gibi sabahın erken saatlerinde koşusuna başlamıştı. Güneş yeni doğarken o sadece koşusuna devam ediyordu. Tek önemsediği de oydu. Denizin kokusu, rüzgârın sesi, kuşların cıvıltıları... Tek umursadığı şey her zaman olduğu gibi koşmaktı. Formunu korumalıydı. Polis, asker veya ona benzer bir şey olduğu için değildi. Hayatını sporla da kazanmıyordu, fakat herkesten daha çok önemsiyordu sporu. Son metreleriydi. Evine ulaştığında zaman kaybetmeden evinin bodrumuna yaptırdığı spor salonuna iniyordu. Spor salonu evinin bodrum katında 70 m2 bir yerdi. İhtiyacı olan her türlü alet vardı. Geniş tavanlı, tavanının duvara bakan kısmının en üst tarafında küçük camları vardı. Güneş ışıklarının içeri süzülmesiyle birlikte o da antrenmanına başlıyordu. Yaklaşık iki saat egzersiz ve dövüş sanatları antrenmanını yapıyordu. Tabii ki bunlar sabah güneşten önce kalkıp bir saatlik koşunun ardından yapılıyordu. Aslında kendi işlettiği bir spor salonu vardı fakat oraya sadece işleri kontrol etmek için gidiyordu. Başkalarının olduğu salonlarda çalıştığı zaman fiziğine göre çok daha fazla ağırlık kaldırabildiği için dikkat çekiyordu. Etraftaki insanların ona fazla soru sorması canını sıkıyordu. Çünkü o sadece sporuna konsantre olmak istiyordu. O yüzden evinin altını kendine göre bir spor salonuna çevirmişti. Burada rahat rahat çalışabiliyordu.
Antrenmanını bitirdikten sonra hemen soğuk bir duşa girdi. Soğuk duş onun en rahat olduğu yerdi. Antrenmanı pek sevmese de artık onun bir parçası olmuştu. Kendi kendine düşünüyordu. Belki de bunda katlanabildiği tek şey, çalıştıktan sonra aldığı soğuk duştu. Duştan çıktıktan sonra kendine güzel bir kahvaltı hazırlamaya başladı. Özel olarak aldığı peynir her zamanki gibi masasının başköşesindeydi. Kendine omlet hazırlamaya başladı. İçine yulaf, kaşar peyniri ve sucuk koymuştu. Masasında peynirin yanında zeytin ve biber vardı. Kahvaltıda her zaman su içerdi. Kahvaltısını bitirmişti. Saat 11.00'e geliyordu. Evinin zili bir anda çaldı ve bu saatte kimseyi beklemiyordu. Kapıya doğru yöneldi ve "Kim o?" dedi.
"Postacı" diye bir ses duydu.
Postacıyla işi yoktu. Beklediği bir kargo da yoktu. Kapıyı açtı ve orta yaşlı ama saçları beyazlamış bir adam ona, "Mektubunuz var efendim." dedi ürkek bir sesle.
İçinden, "Mektup mu?" diyerek düşünmeye başladı ama düşünmesi fazla uzun sürmedi. Bu çağda ona mektup yollayacak sadece bir kişi vardı. Gerekli belgeleri imzalayıp postacıya teşekkür etti ve içeri doğru gitmeye başladı. Mektubu düzgünce açarak içindeki kâğıdı eline aldı. Mektupta, "Üç gün içinde İstanbul'da olacağım. Mutlaka görüşelim. Sevgiler Vardges..." yazıyordu.
Bu uzun süredir görmediği çok yakın bir dostuydu. Daha doğrusu doğduğundan beri tanıdığı, ona her zaman destek olan amcası gibi bir insandı. Vardges'i doğduğundan beri tanıyordu fakat ailesini kaybettikten sonra ona sahip çıkmasıyla sevgisi arttı. Vardges dünyanın en zengin adamlarından biri ama bu onun öne çıkan özelliği değildi. Öne çıkan özelliği belki de dünyanın en zeki insanı olmasıydı. Yardımsever bir bilim adamıydı. 70 yaşında olmasına rağmen gayet dinç bir görünüme sahipti. Enerji alanında yaptığı devrimle dünyanın en saygı duyulan insanlarından biri olmuştu. Ama asıl sevdası borsaydı. Ahmet'e de borsayı öğretmişti. Bu yatırım aracı sayesinde Ahmet de hayatını kazanmıştı.
Ahmet mektubu okuduktan sonra yüzünde gülümsemeyle bilgisayar başına geçti. Hisselerini tek tek kontrol ediyordu. Kahvesini almak için mutfağa doğru gitti. Kahveyle döndükten sonra odasında plak dolabını açarak üstünde Mozart yazanı aldı. Dikkatlice pikaba yerleştirdi. Kahvesini yudumlarken hisselerine bakıyordu. 12.40'a kadar bilgisayar başından ayrılmadı. Pikabı durdurup arabasına doğru ilerledi. Siyah spor arabasına atlayıp spor salonunun yolunu tuttu. Arabada giderken düşündüğü tek şey Vardges amcasıydı. Her zamanki gibi gizemli davranmak zorundaydı. Teknoloji devi bir şirkete sahip adam telefon kullanmıyordu. Her zaman buluştukları gibi üç gün sonra saat 12.00'de şirket binasına gidecekti. 15 dakika gibi bir süre sonunda spor salonuna geldi. Arabasını her zaman park ettiği yere koydu. İçeri girdi ve herkese selam verdi. "Hoş geldin" diye bir ses işitti. Bu Yaren'di. Sporu çok seven öksüz bir çocuktu. Ahmet'ten 5 yaş küçüktü. Tesadüfen tanışmışlardı ve şu an spor salonundaki işlere bu kız bakıyordu. Bir nevi onun hayatına destek olmuş ve istediği işi kıza vermişti. Belki bunda kendisinin de öksüz olması yatıyordu. Ama Ahmet hiçbir zaman duygularını bu konuda belli etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Larende Öteki Dünya
ФэнтезиEvren sandığımız kadar sınırlı değil, hayal gücümüzün de ötesinde. Bambaşka hayatlar hatta dünyalar var. Cisimliler, Efsaneviler ve Kudretliler... Hepsinin ortak noktası, doğaüstü güçlere sahip olması... "Öteki Dünya'ya hazır mı? 1 2 3 Ve 27 ... adı...