Scorbus || nothing without you

Ökse Otu

Hogwarts'ta yılbaşı herzamanki gibi göz kamaştırıcıydı. Büyük Salondaki 12 ağaç eşit büyüklükteydi ve öğrencilerin süslemesi için hazırdı. Alison'a Slytherin'e ait ağaçlardan birini süsleme görevi verilmişti o yüzden sıkıntıyla uflayıp pufluyordu. "Noel bana göre değil gerçekten. Sadece hediye kısmını seviyorum. Onun dışındaki her şey o kadar boş ki." diye iç geçirirken Scorpius kafasını kitabından kaldırdı (sonunda) "Eğer bu kadar istemiyorsan neden Macmillan'a söylemiyorsun ?" diye bir soru yöneltti. Alison ona öyle bir bakış attı ki Scorpius yutkunarak kitabına geri döndü. Tam o sırada Frank Macmillan içeri girdi ve onların olduğu yere yöneldi, Alison midesi bulanırmış gibi bakarken "İşte geliyor" diye mırıldandı.

Macmillan eğri dişleriyle gülümsedi ve "Albus ve Scorpius ! Favori ikilim. Noel için ortak salona bağlanan koridoru süsleme görevini size veriyorum. Ancak, tablolara dikkat edin, İsa'ya gereğinden fazla bağlı olabiliyorlar. Şarapı fazla kaçırıyorlar ve eh...işte." diye hızlı bir açıklama yaptı. Albus'un kaşları çatıldı ve geri çevirmek için tam ağzını açacakken Macmillan "Harika! En güzel koridor bizimki olacak eminim." dedi ve gitti.

Albus gözlerini devirdi ve "Harika.." diye inledi.(Sapık anlamayın lö) Alison kendini fazla kasıyormuş gibi aniden kalktı ve "Ben Büyük Salona gidiyorum. Belki kurabiye falan vardır ve.. şu ağacı yaparım işte." dedi. Sonrasında yüzünün önündeki sarı tutamı geriye attı ve sakinleşmeye çalışıyormuş gibi salondan ayrıldı. Ayrıldığı gibi içeri bir kız daldı ve "Ökseotlarına dikkat edin ! Eğer öpmezseniz size büyü tarzı bir şey yapıyor ve karşınızdakini 1 dakikalığına öpmek zorunda kalıyorsunuz." diye boğuk bir şekilde konuştu ve kızlar yatakhanesine girdi.

Albus garipseyen bir bakış atarken Scorpius elindeki kitabı bıraktı ve "Süslemeye başlasak mı ?" diye bir soru yönlendirdi. Albus gözünü kısarken "Şey..tamam." dedi ve ayağa kalktı. Scorpius kitabını çantasına yerleştirirken "Yanlış anlama iş manyağı değilim, sadece bir an önce kurtulalım istiyorum." diye bir açıklama yaptı. Albus inanmıyormuş gibi "Tabi öyledir" diye mırıldandı, sonrasında da karnına bir yumruk yediğinde kıkırdamaya başladı. Koridora kutu kutu süsler yerleştirilmişti bile. Kapı nöbetçisi beyaz saçlı kadın noel şarkıları söyleyen bir tabloyu susturmaya çalışıyordu. Albus sıkıntıyla "Haydi başlayalım" dediği anda Scorpius'un kafasını son anda sıyıran bir kitap uçtu(en az 2 kiloydu). Scorpius korkuyla yere atladı ve dizini şiddetle yere çarptığından acıyla mırıldandı. Albus kitabı tuttu ve sahibi olan şımarık üçüncü sınıfların yanına gitti.

Kitap hala elindeyken sırıtarak "Kitabınızı koparmamam için bir sebep söyleyin" dedi. Kumral saçlı bir çocuk tehdit ediyormuşçasına "Yapamazsın ki" dediği gibi Albus'un sırıtması söndü. Scorpius daha önce Albus'u böyle görmediği için şaşkındı ancak yanaklarının kızardığını hissediyordu. Albus tek kaşını kaldırarak "Niyeymiş o" diye dediğinde çocuk hınzırca "Slughorn-"
"Slughorn mu?" diye kahkaha atarak çocuğun sesini kesti Albus. "Kiminle konuştuğunu biliyor musun çocuk?" diye bir soru yöneltti sonrasında. Kumral olan elindeki asayı 'deli bu' dermişçesine salladıktan sonra "Ne önemi var ki?" dedi. Albus zafer kazanmışçasına gülümserken "Albus Potter desem." dedi. Bunu duyunca iki çocuk da birbirine baktı ve korkuyla Albus'a döndüler. Albus onlardan hayli uzun olduğundan(Albus'u 184 gibi düşünmeyi seviyorum bence daha çekici oluyor) eğilerek kitabı verdi ve "Yaptığınız büyülerde zorbalık olmasın." dediği gibi Scorpius'a doğru yürüdü.

Scorpius izlemekten ayağa kalkmadığından Albus'un uzattığı eli ancak 5 saniye sonra tuttu ve daha da kızararak kalktı. "Altı üstü Wingaridum Leviosa'ydı Albus. Niye bu kadar tepki verdin ki?" diye temkinli bir şekilde sorunca kumral saçlı çocuk kutulara giderken "Zarar görseydin...." gibi bir şeyler mırıldandı ve elini kutuya uzattı. Bir tomar süsü çıkarıcakken elinin üstünde başka bir el hissetti. Baktığında Scorpius'tu ve yukarıyı işaret ediyordu. O da baktığında bir ökseotu olduğunu fark etti. Albus yavaşça eğilmeyi bıraktı ve elini Scorpius'un yanağına koydu. Scorpius'un yanakları kızarmıştı ve ateşten daha sıcaktı, dudakları ayrıktı ve bir şeyi bekliyor gibiydi. Beklediği şey oldu. Albus elini aniden sarışının ensesine koydu ve aralarındaki mesafeyi kapattı.

Scorpius mutlulukla mırıldanırken, Albus gülümser gibi oldu ve sadece 1 saniye gibi hissettiren sürede "3 dakika çocuklar. Yani, ökseotu bile gitti." diye bir ses duydular. Bedenlerinin birbirine yapışık olduğunu ve Scorpius'un duvara yapışmış olduğunu o zaman farkettiler zaten. Döndüklerinde Alison'u duvara yaslanmış üstünde tomarca simle sırıtırken gördüler. Gördükleri hiçbir kız Alison kadar zarif ancak alaycı olamazdı. Alison iki saniye daha sırıttıktan sonra sanki patlamayı bekliyormuş gibi kahkaha atmaya başladı. Ve Albus yemin etti ki eğer gey olmasaydı Alison'a aşık olabilirdi(Alison ve James hakkında bir bölüm yazsam ne yaparsınız).

Ama hala ele ele tutuştuğu erkeğe baktığında ise hayır, doğru kişiyi bulmuştu. Scorpius zarif,narin ama çekiciydi. Alıngandı ve kırılgandı. Bir porselen gibiydi. Albus onu bir şey daldığında hafif kapanan gözleriyle ve duygularına göre renk değiştiren yanaklarıyla seviyordu. Alison ise daha hınzır ve yaramazdı.(lan noluo amk. Bunları tek seksüel anlayan benim sanırımdbfhshd) Alison biraz daha bekledikten sonra "Hadi içeri geçelim." dedi, Albus ne kadar ciddi dursa da Alison onun Scorpius'a sahip olduğu için ne kadar şanslı hissetiğini biliyordu. Albus hala Scorpius'un elini tutarak tablonun karşısına geçti. Alison şifreyi söyledikten sonra çifte döndü ve "Sizinle gurur duyuyorum, gerçekten." dedi. Scorpius çenesini kaldırarak "Üstündeki simler nereden geldi?" diye bir soru yöneltti. Alison, iki saniye bekleyin, Albus yanlış mı görüyordu? Alison belki de ilk defa kızararak "Hiçbir şey" dedi ve yatakhanesine, büyük olasılıkla üstünü temizlemeye gitti. Albus da Scorpius'u belinden tutarak kendi yatakhanelerine sürükledi.(Ne için aceb ;)) (Şaka be ders çalışacaklar)