Adsız Bölüm 8

6 0 0
                                    


Köyde ise ahali meydana gelen çatışmayı duymuş akrabalarından dağa çıkmış kimseler olan bir kaç kişi biraz da mahcup şekilde ölenlerin içinde onların da olup olmadığını öğrenmek için karakol önünde bekliyordu. Zeliha'nın ve Ferat'ın babası da bunların içindeydi. Onlar diğerlerinin arasından sıyrılıp yine mahcup bir şekilde komutanın yanına geldiler, müsaade isteyip girdiler.

Ferat ın babası " Komutanım durumu biliyorsun. Hani sadece yaşayıp yaşamadıklarını merak ediyoruz. Eğer askere kurşun sıkmışlarsa yaşamasınlar daha iyi ama yine de ana baba yüreği. Anlıyorsun değil mi komutanım.

Kerem yüzbaşı" anlıyorum emmi anlıyorum da biz burda az dil dökmedik oğluna"

Ferat ın babası " yeminle bizim çocuklar cana kıymaz."

Kerem yüzbaşı" Yok öyle. Dağa çıktıktan sonra temiz kalan bulmak zordur. Oralar sizin bildiğiniz gibi değil. Sizin yirmi yılda yetiştirdiğiniz çocukları yirmi günde değiştirirler. Gelen listede bu köyden kimse yok. Sizin çocukların da henüz bir eyleme katılıp katılmadığını da bilmiyoruz. Eğer katılmamışlarsa bu onların için daha iyi. Etkin pişmanlık yasası ver. Keşke dağdakileri da bundan doğru şekilde haberdar etmek mümkün olsa durum daha iyi olur. Şimdi siz gidin. Bir şey olursa ben sizi haberdar ederim." Dedi. Ve bekleyenler dağıldılar.

Konuşmaya şahit olan askerlerden birisi:

-Komutanım şimdi bu dağdakiler pişmanlık olduğunu bilmiyor mu? Çok şaşırdım vallaha ben biliyorlar sanıyordum. Komutanım biz kağıtlar yazıp dağlara atsak veya helikopterler yazı atsa olmaz mı?"diye sordu.

Kerem yüzbaşı askerin fikrini olumlu buldu. Ne yapılabileceğini ve neler yazılması gerektiğini konuştular aralarında. Kerem yüzbaşı önce tugaydaki ilgili komutanlıklarla görüşerek meselenin tugay komutanına iletilmesini sağladı. Tugay komutanı da uygun görerek "siz yazın metinleri hazırlayıp harekat şubeye gönderin ben emir veririm "dedi. Nihayetinde gerekenler de komutanın söylediği gibi yapılmış hazırlanan metinlerin birkaç gün içinde dağlara atılması sağlanmış oldu.

Uzaktan helikopterle dağlara atılan bildiriler pulpul gürünüyor, düğünlerde attıkları konfetilere benziyordu. Bu haber Ermo'nun hiç hoşuna gitmedi. Zaten esmer sayılabilecek teni sinirden iyice kararmış, nefes alışları artmış, arazide olmasına rağmen semirmiş geniş vücudu ile adeta burnundan dumanlar çıkaran, saldırgan bir boğa gibi görünüyordu.Hemen güvendiği iki adamını çağırıp, kimseye duyurmadan bu atılanların birer örneğini alıp gelmelerini söyledi. Onların gidip bu kağıtlardan bir kısmını getirmesi bir iki saat kadar sürdü. Bu süre içerisinde stresten nereye çatacağını şaşırmış vaziyette adeta içine sığamadığı çadırın bir içinde bir önünde volta atıp, rast geldiği kişilere bağırıp çağırıyordu. Sonunda beklediği yazı örnekleri geldi. Okudu, bir daha okudu, tekrar tekrar okudu. Önce huysuz boğa gibi görünen yüzünün çizgileri yumuşadı sonra da yüzündü hafif bir tebessüm belirdi. Bir anda gözünde değersizleşen elindeki kağıtları  dağılacak şekilde havaya attı. Kağıtlar kuru yapraklar gibi etrafa dağılırken kahkahalar atmaya başladı. Derince bir "ooohhhhhh" dedi. Yananda sadık adamlarından olan, Varujan isimli birisi vardı. Adı Varujan'dı ama militanların arasında ateş ismini kullanıyor gerçek adını söylemiyorlardı.

Varujan : Şeyy! Biz sizi öyle görünce çok korktuk ama şimdi gülüyorsunuz.

Lider: "Dinle bak dinle ne yazıyor" dedi ve yerden birkaç kağıt aldı.

-"Çözüm silah bırakmada",

-"Teslim ol özgür ol"

-"İnsanca yaşa, sıcak yemek ye"

"Hahahahaha. Yaw bunlar daha anlamamış haa. Ben de korkuyordum etkin pişmanlık var, gelin evlenip yuva kurun, sizin de çocuklarınız olsun, akşam arkadaşlarınızla kahvede okey oynayın yazacakları diye korktum yaw. Bu nedir yaw tanrı aşkına. Böyle başaramazlar aksine olayı basitleştirirler, anlayor musun! Bu bizim işimize yarar biz bunların beynine öyle yerleşmişiz ki artık bunlar yemeğin sıcaklığını aramaz. Elbise! Elbise elbise! Yaw ölmüş arkadaşının elbisesini çıkarıp giyiyor bu adamlar, ona razı, elbise nedir! Özgür ol demiş. Hahaha. Biz ikna etmişiz özgürlük dağlarda diye. Üstüne canlı bomba yeleği takmaya razı olan adam silah bırakır mı hiç bunlar için. Oohhh! Söyle çay vursunlar ocağa . Korkmaya gerek kalmadı. Hatta toplayın bunları onlara önce siz okuyun, zihinlerini yönlendirin. Eğer siz önce konuşmazsanız canlarının istediğini düşünürler. N'oluuur, n'olmaz."

Varujan :

-İyi de adamlar bişeyler vaad etmiş. Biz ne vaad ettik de bu adamlar bu kadar oldular.

Lider:

-Varujan, ah Varuyan ah! Ne zaman kafanız çalışacak. Biz bunların sadece ruhlarına özgürlük vaadettik. Bu topraklar bizim. Bu topraklar bizim dedelerimizin. Bunların dedeleri bizim dedelerimizi öldürdü. Kadınlarını ve mallarını yağmaladı. Nerede bir tane bunlardan görsen öldür Varujan. Onların canlarının bizim için bir kıymeti yok. Sadece lazım oldukları kadar yaşasınlar. Bak dedem bana derdi ki " Oğlum bizim Osmanlı'yla sorunumuz olmadı. Biz başlattık. Onların mallarına da sahip olmak istedik. Onların zayıflığını fırsat bildik. Aslında olayların buralara kadar geleceğini düşünememiştik. Onlar da bizi Anadolu'dan kovdu ama bize yeni yerler verdiler. Ama bunların dedeleri yolumuzu kestiler. Bizi, mallarımızı hatta kadın ve kızlarımızı yağmaladılar. " dedi. Anladın mı Varujan kim daha büyük düşman? Bizim topraklarımız buralar, dedelerimizden kalan topraklar. Bunların dedeleri kirletti bu toprakları. O yüzden bunlar bu toprakların ancak altına yakışır ama bunu düşünmelerine fırsat vermiyoruz. Sürekli ütopyalar koyuyoruz onların önüne. ... Şimdi git ve kutsal davamızı hizmet et. Kölelerini uyuştur. Yoksa yönetemezsin."

Herkesi topladılar kendi aralarında oyunlar tertiplediler eğlence arasında da bildirileri okuyup olayı sulandırdılar ve anlamalarını istedikleri şekilde anlattılar.

,,,,

Zehra ile Merve bir köşeye sinip kaçış planları yaparken, Leyla nın bir anda karşılarına çıkması ile elleri ayakları birbirine dolaştı ve çok korktular. Çünkü bu affedilmez bur durumdu örgüt nezdinde. Leyla "Korkmayın devam edin " dese de konuşamadılar. Hani şu nehir kenarında kendini patlatan kız var ya. O benim çocukluk arkadaşımdı. Bu belaya beraber bulaştık, bizi de sizin gibi kandırdılar. Ben de yıllardır kurtulamadım. O zamanki tanıdıklarımın neredeyse tamamı öldü. Benim de ölmem yakındır herhalde. Eğer yardım isterseniz beni bulun. Eğer gidecek yerim olsaydı ben de giderdim.

Merve : Teslim olsak

Leyla: Yoook! hayır, kesinlikle olmaz. Asker teslim olanları öldürür.

Zelih : Kesin biliyor musun?

Leyla : Evet elbette eminim. Şey yani öyle, öyle dediler . Bilmiyorum aslında hiç geri gelen de olmadı. Korkuyorum sadece

Zeliha-Merve : Ben de korkuyorum.

Bulundukları yerden teker teker ayrılarak dikkat çekmeden Ferat ın yanına gittiler. Durumu Ferat a anlattılar

Ferat : "Çok istiyorum ama korkuyorum askerden. Öte yandan; şimdiki durumumuz da çok iyi sayılmaz. Orda ölmezsek burda öleceğiz bu gidişle. Sivil bir yerlere kaçmak lazım önce kendimizi unutturmamız gerekir.

Merve : Ama nasıl olacak kimseyi birbirine yaklaştırmıyorlarki öleceğiz burda , murdar gideceğiz inan." Deyip bir iki damla yaş döktü gözünden.

POLEN MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin