5. Bölüm -Soru İşaretleri-

358 174 200
                                    

İyi okumalar...

Göz kapaklarımın ardından öten, telefonuma karşı sinirim tepeme atsada yavaşça, uzandığım yatağımdan kalkıp, aynı yavaşlıkla telefonuma ulaştım Begüm abla arıyordu. Yavaşlığı üzerimden atarak açtım telefonu "Rüya iyi misin?! Niye geç açtın telefonu?" diyen meraklı ve korku dolu sesine bir anlam veremezken, iyi olup olmadığımı düşünmeye başladım aslında şu başımdaki ağrıyı hiç sayarsak iyiyim sanırım, çok bekletmeden cevap verdim "İyiyim Begüm abla ne oldu bir sorun mu var ?" dedim göremesede kaşımı çatıp, cevap bekledim, hattın iki ucuna da sessizlik çöktü...

Begüm abla derin ve sıkıntılı bir nefes alıp konuşmaya başladı "Yok canım ne sorunu öyle... merak ettim." tane tane ve sindire sindire demesi kafamı bir çorba edasında karıştırsada, baş ağrısından kısa kesip "Peki o zaman bi şey yoksa ben kapatıyorum birazcık başım ağrıyorda." dediğimde Begüm abla, iki saniyelik sessizliğin ardından, paldır küldür lafa atladı "Niye başın ağrıyor canım? Eğer kötüysem gelip hastaneye götürebilirim." demesinin üzerine mideme giren ağrıyla karnımı tutup cevap verdim.

"Begüm abla sen beni merak etme şimdi kapatmam lazım yarın görüşürüz." dediğimde telaşla karşı çıktı "Ama-" sıkıntıyla kestim sözünü "İyiyim ben Begüm abla görüşürüz " dedim bu sefer kesin bir dille...
Ve kapatım telefonu.

Gördüğüm tarihle beynimin içinde şidetli depremler, ve bir şehrin yerle yeksan oluşu gerçekleşti. Çünkü tarih 24 Temmuz'du ve ben işe başlama ve Berat'la tanışma tarihimin 10 Temmuz olduğuna neredeyse adım kadar eminim.

Bir insan iki haftayı unutmuş olamazdı değil mi? Veya hut uyumuş da olamazdı dimi ya? Hem Begüm ablada tuhaf hiç bir şey demedi ki. Beynim kazana döndü, düşünmemeliyim. Evet, aynen.
Düşünmemeliyim. Düşünürsem herşey dolanır ve ben bu kara deliğin içinde yok olurum. Ama gerçekler olmazsa hayatı bilmeden yaşamanın ne anlamı var...

O zaman düşünmeliyim...

Hafızama hatırlamak için izin verdiğim gibi başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Zaten kapının önünde bekleyen gerçekler, indirim gününde mağaza kapısının önünde bekleyen alışveriş delisi kadınlar gibi doluştular beynime..!

Ve acı...

Yayıldı damağımda tadı...

YAZARIN ANLATIMIYLA:
(Aynı saatler)

Begüm telefonu kapattığı gibi O'na baktı. Karanlığın içinden 'gücüm ve kudretimle dağları delerim' egosuyla ayakta duran O'na... Titrek bir sesle "Bak konuştum iyiymiş hadi oğlumu getir, lütfen" küstahça gülüp "Başı ağrıyormuş duymadın mı" Begüm delirmiş gibi ayağa kalktı çünkü inanamıyordu, kandırılmış hissiyle yanıp tutuşuyordu "Ya sen ne diyorsun... oğlum, bana oğlumu getir!" Bu ani tepkisine karşılık adamları hareketlensede, O kılını dahi kıpırdatmadan kendinden emin bakışlarla bu ani tepkisene güldü "Her geçen gün kendini aşıyorsun BEGÜMCÜM istersen bu konuları parkta oyun oynayan oğlunun yanında konuşalım ne dersin... Ama bu sefer dikkat et sarışın delikanlının yanındaki abileri onu KORUMAK için yanlarında silah bulunduruyor olabilirler. Yani demem o ki ani tepkilere yer olmaya bilir konuşmamızda ve ben fazlalıklardan hoşlanmam." Bu kadar net ve soğuk konuşmasının yanında küstahlaşması Begümü delirtmişti ama elden ne gelirdiki...

"Tamam sen güçlüsün ama bari oğluma acı" dedi yalvarır gibi tek istediği oğlunun kurtulmasıydı. Zaten bu işe girerkende oğlunun daha lüks bir hayat yaşamasını amaçlamamışmıydı...

Umut DilencileriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin