6.

1.4K 158 144
                                    

•••

"Hyung?"

Elimdeki yarısından çoğu bitmiş olan bira şişesini amaçsızca bir bu yana sallarken; gözlerime ansızın hücum eden ışık hüzmesiyle yerimde doğruldum.

"Baekhyun?" dedim kısık gözlerimle kapı pervazına yaslanmış kişiyi fark ettiğimde. Avuç içlerimle yanan gözlerimi ovuştururken, "Işıkları kapatabilir misin?" diye rica ettim. "Gözlerim yanıyor."

"Üzgünüm..." diye mırıldandı. Tüm salonu aydınlatan odanın ışıklandırmaları bir bir sönerken, küçük ve kararsız adımlarla yanı başımda biten kardeşime göz ucuyla baktım. Terlikleri birkaç saat önce büyük bir cümbüşe şahit olan evde, şimdi sadece tek gürültüyü oluşturuyordu.

"Senin uyuyor olman gerekmiyor muydu?" Gözlerimi ovuşturduktan sonra esnerken sordum ona. Hafif çakırkeyiftim. Kendim de pek iyi değilken, Baekhyun'la gece konuşması yapmak pek de çekici gelmemişti.

Aslında tam olarak uyuyor olması gerekiyordu bir de. Baekhyun geceleyin su içmek ya da tuvalete gitmek için uyanan tiplerden değildi. Hiçbir zaman olmamıştı. Hayatına göre ayarlaması gereken uyku saatini dahi kendi hesaplarına uydurmuş; tüm hayatını uyku düzeninin üzerine kurmuştu. Yanı başımda kuzulu pofidik terlikleri ve bulut desenli açık mavi gömlekli pijamasıyla dikilirken; saatin üçünde ayakta olması işten dahi değildi yani.

"Uyku tutmadı." dedi boğuk sesiyle hafifçe öksürerek. Birbirine girmiş saçlarını kaşıyıp, yarı açık yarı kapalı gözleriyle, "Yanında durabilir miyim?" diye soruşuna ters bir tepki vermek için hazırdım. Ta ki, cidden uyku tutmamış olmasa bu saatte hayatta, ayakta olmayacağını fark ettiğim ana kadar... Derin bir nefes verdim.

Saate göz ucuyla baktıktan sonra, "Pekâlâ," diyerek kabullenmek zorunda kaldım. Bacaklarımın üzerine yaydığım dosyaları bir bir rastgele aşağıya fırlatırken, elimdeki bira şişesini ise hemen dibimdeki küçük sehpanın üzerine dikkatlice bıraktım. Ardından usulca dizlerimi patpatladım. Gözlerim yanıyor, içki yüzünden boğazımda hafif bir yanma baş gösteriyordu.

Baekhyun, tıpkı beş yaşında olduğu gibi, hızla yanıma ilişti. Başını dizlerimin üzerine yaslayıp, rahat bir pozisyon aldı. Etraf zifiri karanlık olsa da, Baekhyun'un bakışlarını üzerimde hissettim. Sol elimi saçlarının arasına atarak, hafifçe okşadım. Çok severdi bunu. Bebekliğinde dahi elimi saçlarına attığımda, hiçbir şeyin farkında olmasa dahi tebessüm ederdi dudağın üstündeki o küçük beniyle beraber. Hafifçe güldüm.

"Çok içtin mi?" diye sordu Baekhyun her an uyuyakalmaya hazırmış gibi gelen kısık sesiyle.

Sorusuna ilk önce hafifçe baş sallamış olsam da, görmeyeceğinin farkındalığıyla, "Hayır," dedim. "Pek fazla değil."

Ehh... Jongin'i hâlâ gözlerimin önünde görebildiğime göre, pek de fazla içmiş sayılmam.

Parmaklarımın arasındaki saç tutamlarıyla oynadım hafifçe. Yalnızca çakırkeyiftim. Aklımı dağıtmak için dosyalara göz atarken, biraz içmek istemiştim. Geceleyin üzerime basan o yalnızlık hissini ve onun ardından gelen kötü anılar kütlesini biraz olsun yok etmek istemiştim. O kadar.

Çünkü zordu. Her gecemi birlikte geçirdiğim, her gün her faaliyeti aynı anda yaptığım ve yatağımı paylaştığım adamdan ayrıydım birkaç haftadır. Zordu. Yüreğimdeki yalnızlık hissi o kadar ağır basıyordu ki... Sonrasında ise kapının dibinde gördüğüm o görüntü doluşuyordu zihnime.

Jongin'in o güzel kadına sarılışı...

İşte sırf bu görüntüyle kendimi dizginleyebiliyordum. Ona olan özlemim asla dinmiyor olsa da, içimdeki ateşe bir bardak soğuk su dökülüyordu. Ruhumun üzerindeki yalnızlık hissi kalkıyor, ihanet hissi bedenimi soğutuyordu. Hafifçe bedenim titredi. Baekhyun'un gelen sesiyle ise düşüncelerimden çıkıp, ona kulak verdim.

utsusemi no shigure // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin