DÜŞMAN

545 13 7
                                    

Derin bir sessizlikte uyuyakalmıştım, garip rüyalarımın bir türlü sonu gelmiyordu, yine o rüya elinde keskin kılıcı olan bir çocuk bana bakıyordu, yüzünde anlam veremediğim bir maske vardı, ondan korkuyordum ama kaçmıyordumda, hani olur ya, koşmak istersin koşamazsın, konuşmak istersin konuşamazsın, öyle bir şeydi bu. Çocuk bana yaklaştı, kılıcını kabından hızla çekerken ortaya metalik bir ses çıkmıştı, gözlerimden akan yaşlar tenimi ürpertiyordu. Sena ağladığımı fark etmiş olacak ki beni uyandırdı.

"Yine mi aynı kabus?" dedi sesinde şaşkınlık yoktu. Son 1 haftadır 2 dakika uyusam bile o kabusu görüyordum, ben bunun bi işaret olduğunu düşünsemde ailem ve Sena tarafından geçiştiriliyordum. Rüyanın ne anlam ifade edeceğini düşünüp hafızamla cebbelleşirken sınıf kapısından içeri Kıvanç girdi. 3 senedir aşık olduğum kahverengi gözler, kahverengi her insanda sıradan dururken bu çocukta nasıl bu kadar büyüleyici görünüyor anlamıyordum. Sınıfa dikkatle göz gezdirdikten sonra benim olduğum tarafa doğru yöneldi, kalbim hızla çarpmaya başlamış, hala etkisinden çıkamadığım rüya ağzımda metalik bir tat bırakmıştı.

Kıvançsa önümdeki sıraya otururken "Günaydın Fıstık" diyip insanı deliye çeviren bakışlarını fırlatmıştı, bu sene için iyi bir başlangıçtı aslında, bana günaydın demişti.

Sena da bu olaya şahit olmuş ve bana" O sana mı günaydın dedi lan?" diye bir soru yöneltmişti, bana değilde arka sıradan birisine de demiş olabilirdi, belki de Sena'ya demişti.

"Yok canım" dedim, kendimden emin bir ses tonuyla "3 senedir beni farketmeyen çocuk bugün fark edecek değil ya." Sena bana göz kırpıp bir şeyler anlatmaya çalışıyordu, anlamamakta ısrarcı gibi "Ne?" diye sordum.

Arkadan insanın içini huzurla dolduran ses tonuna sahip bir çocuk "Günaydın güzelim" dedi. Büyük ihtimalle dediklerimin çoğunu duymuş, Sena da bana bunu fark ettirmeye çalışıyordu. Kafamı arka tarafa doğru çevirdiğimde rengine anlam veremediğim bir çift gözle karşılaştım, çocuğun boyu uzun, saçları düzenli bir dağınıklık içindeydi, insanın elini o saçta gezdiresi geliyordu, üzerinde sıradan okul forması vardı. Elini uzatıp "Yağız" dedi.

Bir an ne yapacağımı bilemedim ama elini sıkıp "Selin" dedim. Öğretmen masasının yanında duran Kıvanç'ın dikkatle bizi izlediği ve sürekli ona bir şeyler anlatan Çağla'yı dinlemediği her halinden belliydi kız sülük gibiydi, çocuğu hiç boşta bırakmıyordu.

Yağız "Sanırım beraber oturacağız benimle anlaşman senin yararına olur" dedi. Sesine kararlılık hakimdi.

"Nedenmiş o?" sesimi sert tutmaya çalışmıştım ama pek becerebildiğim söylenemezdi.

Bana küçümseyici bir şekilde gülümseyişinin ardından "Kayarsan sevinirim güzelim" dedi. Hoca sınıfa girmiş Kıvanç ise önümdeki yerini almıştı, e tabi bende kaymak zorunda kalmıştım.

Yağız'a doğru yaklaşıp "Bana biraz kendinden bahsetsene" dedim.

"Kendimden bahsetmeyi sevmem zaman geçtikçe tanırsın" gözünü kırpıp kafasını sıranın üstüne koymuştu.

"Lise öğrencisi gibi göstermiyorsun" dedim kendimden emin bir sesle.

"Çünkü sizden 2 yaş büyüğüm normalde üniversite öğrenci olmalıydım tabi bir sene geç yazıldığımı ve birinci sınıfta kaldığımı saymazsak." Susmak tercihimdi, bu çocuk en az Kıvanç kadar kusursuzdu daha önce hiç böyle bir göz görmemiştim, maviyle yeşil karışımı gibiydi, turkuazdı sanırım, normalde insanları tanımam 5 dakika sürerken bu çocuğun gözlerini bile bilemiyordum, onu çözmek zor görünüyordu.

DÜŞMANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin