Karşımda ki Yağızdı, üzerinde dar paçalı siyah pantolon ve siyah deri bir mont vardı, siyah onun zırhı gibiydi. Onun da şaşırdığı her halinden belli oluyordu.
"Selin" dedi, benim bile zor duyacağım bir ses tonuyla.
Babam yanında dikeldiği için duymuş olacak ki "Siz daha önceden tanışıyor muydunuz?" dedi gülümsesini bozmadan, bu güne kadar annemlerle hiç erkek konusu konuşmamış, yaşıtlarımın aksine sevgililerimle tanıştırmamıştım, gerçi orta da tanıştaracak bi sevgili de olmamıştı, bunu onlarda gayet iyi biliyordu. Genelde hep evde oturur kitap okurdum, dışarı çok nadir çıkardım o da Sena'nın zorlamasıyla olurdu zaten. Erkek konularını annemle bile konuşamazken babama anlatmak bana ölüm gibi gelmişti ama bir cevap vermek zorundaydım herkesin yüzü bana kenetlenmiş, benden cevap bekliyordu.
"I-ı şey Yağız sınıf arkadaşım, bizde bugün tanıştık zaten" dedim kısık bir sesle. Yağız utandığımı anlamış olacak ki hiç de masum olmayan bir gülümseme gönderdi.
"Hadi oturunda yemek yiyelim, sonra bol bol sohbet edersiniz" dedi annem tabaklara yemekleri koyarken. Yemek boyunca sessizliğimden taviz vermemiş, onların konuşmalarını dinlemekle yetinmiştim. Yemekler yendikten sonra mutfağa gidip lafta annemin çay yapmasına yardımcı olmuştum. Neymiş efendim tepsiyi ben götürecekmişim, sanki kız isteme merasimi yapıyoruz arkadaş, nolurdu odamda otursam ayrıca son ses müzik açmak gibi bir planım da yoktu, sessizce oturacaktım. Annem çayı bardaklara dökerken dışarıdaki yağmura bakıyordum, bardaktan boşalırcasına yağıyordu.
Son bi umut "Anne ya sen götürsen olmaz mı?" dedim. Bana bıkkınlık geçirtiyormuşum gibi bir bakış gönderdi, onun çenesini çekmektense çayları götürmeyi tercih ederdim. Hızla tepsiyi aldım ve odaya doğru ilerledim, başta Şeref amca olmak üzere herkese çayını verdim ve babamın yanına oturdum.
"Ee Selin kızım, demek sende lise sona gidiyorsun, derslerin nasıl?" diyip ardından çayını yudumlamıştı Şeref amca."İyi" demekle yetindim.
"Senin oğlan benim kızdan 2 3 yaş büyük diye biliyordum Şeref" dedi babam gülümseyerek, ona gülümsemek cidden çok yakışıyordu, biz babamla hiç diğer baba kızlar gibi olmadık bazılarının ilişkisi çok kötü, bazılarınınsa çok iyiydi, bizim babamla tam ortaydı aramızda hep bi mesafe vardı, mesela ben hiç babamla baş başa bir şey yapmamıştım, anneci derler ya daha çok öyleydim, küçükken annemsiz uyuyamazdım, hatta yedinci sınıfa kadar hep annemle uyudum.
"Öyle öyle 2 yaş büyük bizimki, benim işler yüzünden bir sene geç yazdırdık okula, bir kerede sınıfta kalınca seninkiyle aynı oldu." dedi gülümseyerek.
Babam endişeli bir ses tonuyla "Ee sen istanbula bu gece dönmüyor musun? Bu çocuk nerede kalacak?"
Şeref amca elindeki çay bardağını sehpaya koyarken iç geçirdi ve "Bilemiyorum şimdilik bir otele falan yerleştiricem, biliyorsun burda senden başka tanıdığım yok."
"Okulu bitene kadar bizde kalır. Olmaz otel falan, senin az ekmeğini yemedim ben, zaten senin otobüs saatinde gelmedi mi? Otogara bırakayım seni." Ne yani Yağız bizde mi kalacaktı? Yok artık daha neler.
"Doğru söylüyorsun otobüsü kaçıracağım, o zaman oğlan önce Allah'a sonra sana emanet" dedi ve ayağa kalktı.
Vedalaşma merasiminin ardından arabaya gittiler, Yağız tüm bu olanlar karşısında hiç sesini çıkarmıyor, elindeki telefonuyla ilgileniyordu, gece boyunca kafasını kaldırıp bir kere bile suratıma bakmamıştı. Ayrıca bu çocuk nerde yatıcaktı ki, ev zaten küçücüktü tek duam kalıcağı yerin benim odam olmamasıydı, odamı kimseyle paylaşamazdım, hele ki bi erkekle asla, odamda iki tane yatak vardı, genelde orda Sena yatardı, abimle hep aynı odayı paylaşmıştık ama o evlenince yatakta, oda da bana kalmıştı, insan özlüyordu ne kadar da olsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞMAN
ParanormalO bir dost. O bir düşman. O bir savaşçı. Onun hayatı derin, karanlık bir kuyuydu. Karanlığının ise tek aydınlığı düşmanıydı. Peki o tek aydınlığını yok edebilecek miydi?