UZAĞA DOĞRU

26 0 0
                                    

Mavi sular ve mavi bir ışık görüyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mavi sular ve mavi bir ışık görüyorum. Evet burası geldiğim kasaba. Hep hayal ettiğim. Güneşin başka bir sarı, çavdarın başka bir tadı olduğu yer. Yeşermiş yeryüzünden yavaşça kalkıyorum, yürüyorum ışığa doğru. Ayaklarım papatyaları eziyor. Biraz daha ilerliyorum bu aydınlığa. Ve aniden bir sarsıntı oluyor. Hesapta olmayan bir gürültü.

"Kalk be kadın, " dedi sert bir ses.

Ne olduğunu anlamaya çalışırken başımı çarptığımı farkettim. Parkta bir bankın yanına yığılıvermişim meğer. Demek yorgunluktan çadırımı kurmaya bile fırsat kalmamıştı.

"Kalk, burda uyuyamazsın. Geceleri kalınmıyor burada," dedi gece bekçisi. 

Kendime geldiğimde kaygısızca söylenmeye başladım. "Tamam be gidiyorum. Kes şu lanet sesini." 

Sırt çantamı yüklenip gecenin karanlığına doğru adım atmaya başladım. Caddeler soğuk, dar sokaklar ürkütücüydü. Ama olsun. Ben bu yola tüm korkularımı geride bırakıp çıkmamış mıydım? Şimdi bunu sorgulamanın sırası değildi. Sabahın olmasını beklememeye karar verip yoluma devam ettim. Yürürken soğuk kirpiklerimden topuklarıma kadar tüm bedenimi kesiyordu. Eskimiş montum bu kışı atlatamayacak gibiydi. Aslında kendime markalı ve su geçirmez bir mont almaya söz vermiştim. Fakat geçen sefer paramı bir bir pansiyona vermek zorunda kaldım. Üstelik kazıklandım da. Yine karanlık ve soğuk bir geceydi. Yürüdüğüm sokakta birkaç kabadayının kavgasına denk geldim. O an hiç birşey olmamış gibi yürüsem mi diye düşündüm elinde bıçağı olan siyah montlu adamla göz göze geldiğimde. Yoksa geri mi dönsem. Hayır ikisi de çok riskliydi ve benim daha gidilecek uzun yollarım vardı. Ben de hemen yanımda mucizevi bir şekilde beliren pansiyonun zilini çaldım. Ve geceyi orda geçirdim. Bu sayede sıcak bir duş aldım ve güzel bir kahvaltı yaptım. Bir daha ne zaman temiz kokarım bilmiyorum ve mideme adamakıllı bir iki lokma girer.

Gecenin ışıkları gitgide gözümü almaya başlıyordu. Sanki bana ait olmayan bir şey benim iznim olmadan beynimin gizli perdelerini aralamak istiyor, onu kontrol edip yönlendirmek istiyordu. Gözlerim fütursuzca bir açılıp bir kapanıyor bu göz alıcı ışıklar karşısında hakimiyetini yitiriyordu. Vücudumun her bir zerresi soğuktan hissizleşmişti. Ve sonunda galibiyet bu karanlık gecenin ve soğuk caddelerin oldu. Kendimi yavaşça yolun kenarındaki çayırın üzerine bıraktım ve çantamı başımın altına yastık yapıp uyumaya başladım. 

Sabaha doğru güneş şefkatini göstermeye başlamış, hava ısınmıştı. Bu uzun yolculuklardan öğrenmiştim ki her karanlık yolun  sonunda bir aydınlık, her sert soğuğun ardında bir ılık okşayış vardı. Güneş kayıtsızca gözlerimin içine girerken sinekler kulaklarımda vızıldıyor, burun deliklerimden içeri girmeye çalışıyorlardı. Ellerimle bu hücuma direnmeye çalışsam da sonunda gözlerimi açtım ve bir süre bulunduğum yerde oturdum. Nerede olduğumu bilmiyordum. Nereye gittiğimi de bilmiyordum. Yola çıktığım gün nereye gittiğimin hiç bir önemi yoktu. Gitmek bana iyi gelmişti. 

KALBİMİN ADRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin