Anlamsız

1.6K 83 46
                                    

Tanıtım videosunu izlemeyi unutmayın ^-^

*/*/*/*/

Genç kız gözlerini açtığında nerede olduğunu anlayamadı. Tavanı dökülmeye başlamış, yıkık dökük bir odadaydı. Eşyalar dağınık bir şekilde etrafta duruyorlardı, pencere camının parçaları yerde bin parça dizilmişti. Uzandığı eski, yıpranmış yataktan kalktı ve dışarı çıkıp etrafa bakınmak için demir kapıya doğru gitti. Camlara basmamaya özen gösterirken kırılmış bir çerçeveyi fark etti.

Ne olduğunu çok merak etmişti ve uzanıp bakmak istedi. Onun orada ne işi olabilirdi ki, ne de olsa onunla alakalı bir şey olamazdı, değil mi? Kız neden orada olduğunu bilmiyordu ve bilmekten de korkuyordu.

İsminin söylendiğini duyduğunda sesin gelmesi ihtimali olan yere döndü. Kimse yoktu.

"Andaç." Yine.

Pencereye döndü, kimse yoktu. Bu sefer sesler fısıltı gibi her taraftan gelmeye başladı. Genç kızın içinde korku kabarcıkları belirmeye başladığı an kapıya koşması en mantıklı karardı. Camlardan dolayı özenle ilerleyip kapıyı açmaya çalıştı. Açılmıyordu, "Lanet olsun!" diye bağırdı. Kapıyı her açmaya çalışmasında iki demir parçasının birbirine çarpışında çıkardığı tını geliyordu. Açılmayacağını anladığı an pes etti.

Pencereye doğru ilerledi, paslanmış demirler belki güçsüzdür, diye düşündü. Pencereye giderken camlardan küçük bir parça ayak parmağına battı. İniltiyle yerinde sıçradı. Bu cam yoğunluğuyla gidemezdi. Ayağında ayakkabı neden yoktu?

İçindeki korku suyun dibinden yüzeye çıkan bir kabarcık gibi ortaya çıkarken neler yapabileceğini düşündü. Yıpranmış yatağa oturdu ve ayağındaki kanı temizledi. Eline bulaşan kanı yatağın bir kenarına sildi. Zihni bilinmezlikle boğuşurken ruhunu boğuyordu, haberi yoktu.

Gözü istemsizce çerçeveye kaydı. Çerçeve ters bir şekilde yerde dururken, acaba kimin resmi var, diye düşündü genç kız. Bir
daha yürüyordu. Hipnotize olmuş gibi camları umursamadan çerçeveye yöneldi. Ayaklarının altında hafifçe ezilen cam parçalarının çıkardıkları sesler birden onu cezp etmeye başlamışlardı.

Ulaştığında eğilip çerçeveyi aldı. Nedense resme bakmakta tedirginlik yaşadı. Yatağın kenarına doğru yürüdü, oturdu. Yatağın çıkardığı sesle içine ürperti yayıldı.

Resmi çevirip baktığında kendisini gördü, pek çok resmiyle birleştirilmiş resmi vardı. Kırılmış cam parçaları fotoğrafa yapışmıştı, bazıları belirsizdi. Batacaklarını umursamadan cam parçalarını temizlemeye çalıştı. Tuttuğunu yere attı. Bebeklikten o güne kadar çekildiği birkaç resimden kendisi çıkmıştı ama yanında birisi daha vardı. O günü hatırlamıyordu. Oysaki diğer resimlerin pekçoğunu hatırlıyordu, ama bir tek bileşimlerle oluşmuş fotoğraf... Çok yabancıydı. Bilinmezlikle boğulan ruhu o an kendini belli etti. Korku ve şaşkınlık karıştı bir de, bilinçaltı ise baygındı.

Bilinmezlik itiyordu, karanlığa. Uçurumdan düşüyordu yine! Kurtaracak kolları, bedeni bekliyordu, ruhu çaresizce bekliyordu, benliğinden habersizce. Vücudu kaskatı kesildi, gözleri yandı. Bilinçaltı baygınlıkta bile acı çekiyordu, ruhu bilinmezlikle boğulurken.

O an her şey anlamsızdı.

Hatırlama umuduyla zihnini zorladı. Hayır, yok. Uçurum kenarındaki toprağa parmaklarını geçirmiş, onu çekebilecek kişiyi bekleyecekti.

*/*/*/

Tekrardan gözlerini açtığında yepyeni, güzel bir odadaydı. Yatak hiç de kötü değildi, o saçma ve anlamsız anları yaşadığı odadaki yatağın yanında yepyeniydi. Etrafı taradı gözleriyle. Hatırlamadığı resimler vardı yine. Yabancılarla çekildiği fotoğraflar, hatırlamadığı anılar... Tüm duvarlar o resimlerle kaplıydı. Birkaç farklı yetişkinle çekildiği fotoğraflar... Anıları yoktu ama fotoğraflar vardı.

İri yarı bir adam kapıyı açıp elindeki kahvaltı tepsisini çalışma masasının üstüne koyup hiçbir şey demeden gitti. Suratsız, diye içinden geçirdi Andaç ifadesiz suratıyla.

Kahvaltı tepsisine baktı. Yemekle yememek arasında kaldı, tereddüt içerisindeydi. Açlıktan midesi çığlık atıyordu ve sonuç olarak eli istemeden salama gitti. Özenle dilimlenmiş olan salamın kokusunu bile rahatlıkla alıyordu. Dudaklarını aralayıp bir ısırık aldı. Farklılık yoktu, tatlımsı, biraz et var gibi olan normal salamdı. Salam dilimlerinin hemen yanında sucuk vardı. Kokusu tüm odayı kaplamıştı. Eli ona da uzandı, ağzına attı. Çok sıcak değildi, etli, baharatlı tadı... Açlığı ağır bastı ve tereddütten kurtuldu. Kalçasını da masanın üstünde kaydırarak tırmandı masaya. Masanın üstünde bağdaş kurdu ve ekmek parçasından bir parça alıp  tepsinin içerisinde her nimeti silmeye başladı. İlk defa bir kahvaltıda bu kadar çeşitli yiyordu. Annesi her çeşidi yapmazdı, en azından bir sabahta hepsi bulunmazdı. Andaç da aramazdı. Ne gereği var, doyuyor musun, o zaman sorun yok, diye düşünürdü.

Kahvaltı bitince adam anında geldi. Nereden öğrenmişti?

Tepsi gitti. Andaç etrafındakilere anlam vermeye çalıştı. Neler olduğunu anlamaya çalıştı. Duvarda devasa ekran vardı, sinema perdesi gibi inceydi ama projektör yoktu. Işıklar kesildi. Kapkaranlığa hapsoldu oda. Andaç ise birden korktu. Karanlıktan her zaman korkmuştu. Aslından karanlıktan değil de karanlıkta karşısına neyin çıkacağını bilmediği için korkuyordu.

Ekranda annesi ve babası belirdi. Annesi ağlıyordu, babası ağlamamak için kendisini tutarken karşılarındaki adam konuştu. O sizin değil, dedi adam. Annesi daha şiddetli ağladı. Film izler gibi sakindi işlk başta.

"Defol git evimden, siz bir şizofrene inanıyorsunuz," dedi babası bağırarak. Andaç babasını öyle görünce ağlamaya başladı birden. Baba, bir kız çocuğu için hep önemlidir. Baba; erkek kardeş, gelecekteki eş, hayaldeki prens... Bunların özellikleri babadan geçer,  mesela babadaki özellikler hayali prenste vardır. Bir kız çocuğu için baba Anka Kuşu'dur. Tek bir kelimesiyle kızın gözünde yanıp kül olabilir ama bir bakışıyla, bir gülümsemesi ya da şefkat dolu öpüşüyle küllerinde doğabilir. Hiçbir baba tamamen ölmez. Anka Kuşu'nun sonsuza dek öldüğünü duydunuz mu hiç?

Siyah takım elbiseli adam babasının karşısına dikildi, "Peki," dedi. Gayet soğuk ve sakindi.

O an odaya bir kadın girdi. Elinde kamçı vardı. Elleri bandajlarla sarılıydı. Andaç'ın oturduğu masadan sertçe çekiştirip indirdi. Karşısına dikti, yumruk attı. Andaç yumruğun etkisiyle sağa doğru savruldu. Daha doğrulmasını beklemeden saldırısına devam etti.

Kamçı Andaç'ın belini yalayıp geçerken yerinde sızı ve kızarıklık bıraktı. İki büklüm olan Andaç acıyla inledi. Kadın acımasızca bir kez daha kamçıladı. Bu sefer de Andaç'ın ağzından hafif bir inilti kaçtı, acı ve çaresizlik doluydu. Vuruldukça acıyla bükülüyordu. Kadın vurdukça vuruyordu, Andaç ise kendisini korumaya çalışıyordu. Acıya daha fazla dayanamamış yere kapaklanmıştı. Kamçı sırtını yaladıkça yaladı, dizlerini kendine çekip yüz üstü uzandı bir kaplumbağa gibi ve bitmesi için dua ediyordu artık. Her darbede boğazından yükselen iniltiyle zevke gelen kadın vardı baş ucunda. Dua etmekten başka ne yapabilirdi ki?

Kan çoktan gelmeye başlamıştı. Tişörtünün sırt kısmı kana bulanmıştı, tişörtü yırtılmıştı belki de. Kanın sıcaklığını hissediyordu, yakarak geçiyordu. Daha fazla dayanamadı. Bilinci giderken dudaklarından bir mırıltı çıktı. "Lütfen."

KORUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin