Düşüncelerinizi merak ediyorum :3 ve de oylarınızı eksik etmemenizi diliyorum.
Gözlerini açtığında sert ve soğuk bir zemindeydi. Acıyla inledi ilk başta, kendisine gelince kısaca etrafı taradı. Neredeyim, dercesine bakarken fark etti. Aynı odadaydı, sadece yatak ve birkaç eşya yoktu. Sırtından başlayıp tüm bedenini saran, sertçe yalayıp kaskatı kesilmesine neden olan bir soğuk vardı. Arkasını dönüp soğuğun nereden geldiğine baktı. Pencerenin camı kırılmıştı. Sonbahar soğuğu bedenine işlerken oradan kurtulmak için dualar etti.
Üzerinde mini şort ve tişört vardı. Ekimin bilmem kaçında bu yazlık kıyafetleri ona kim giydirmişti? Bilinmeyen, uzun bir süre cevaplanmayacak sorular arasına bir soru daha eklenmişti. Zihninin patlamak üzere olduğundan habersiz, kendi uçurumundan düşüyor ve çaresizlikle boğuluyordu; ruhu ölümle boğuşuyordu, haberi yoktu.
Uzun, düz kesim ve hafif dalgalı siyah saçları kollarının birazını örtüyordu, pek de işe yaradığı söylenemez. Rüzgârın ufak esintisiyle örtülen kolları da nasiplerini alıyorlardı. Sırtındaki kabuk bağlamış yaralar ise gerildikçe acıyordu, sırtında bölgesel hissettiği daha sert soğuklukların sebebini bir süre sonra anımsadı, tişörtü kesinlikle yırtılmış olmalıydı.
İçine girip ısınabileceği çarşaf türü şeyler aradı. Odanın her köşesine baktı. Odadaki tek bez parçası üzerindekilerdi. Eğer halı olsaydı onun üstüne saracaktı, bunu bile düşünmüştü. Ama yoktu. Soğuk esen rüzgârlar içeri girip bedenine darbe indirircesine vururken çaresizce bekledi. Donarak ölmeden birisi gelirse ne âlâ, diye düşünürken bir köşeye sindi. Çıplak denilecek kadar açık olan bacaklarını kendine çekti, onlara sarıldı. Kendi vücut ısısıyla idare etmeye çalıştı.
Bir süre sonra soğuktan neredeyse her yeri uyuşmaya başlamıştı, dışarıda kar yağıyor gibiydi. Odanın penceresinden gördüğü kadarıyla, etrafı saran ormanlardaki ağaçları sallayarak gezen rüzgârdan başka bir şey yoktu.
Sessiz düşünceleri bomboş ormanda soğuruluyordu sanki. Fısıltıyla bir şeyler söyleyen, bazı kelimeleri yutan biri vardı içinde. Bazı şeyler yok, değil mi? Garip... Boşluk var... Boş ver... Öldürmene bak. Hatırlıyor musun? Ah, pardon, hatırlamıyorsun. Ne hatırlıyorsun?
Sonunda odada bir ses yankılandı. Düşüncelerini susturan sesin kaynağını aramaya koyulmak için kendisine gelmeye çalıştı. Yarı uyuşmuş ellerini güçlükle hareket ettirdi, yanan gözlerini sertçe ovaladı. Soğuğu önemsemeye çalışsa da pek başarılı olamıyordu.
Devasa ekran renklendi, bu sefer sadece babası görünüyordu. Üzerinde takım elbisesi vardı. Görüntü başladığında anlamıştı bazı şeyleri, babası hiç olmadığı kadar gergindi. Odanın kapısı açıldı, annesi belirdi. Yüzünden anladığı kadarıyla kadın çöküşteydi, perişandı. Kim perişan olmasın ki? Kızı kaçırılmıştı, ne hâlde olduğunu bilmiyordu.
"Ertuğrul," dedi annesi. Kadın öyle bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı ki ciğerleri söken, kalbi paramparça eden bir özlem vardı seste. Andaç o an ağlamamak için kendini kasmaya başlamıştı, elini hızla ağzına götürdü, boğazından kaçan küçük bir hıçkırıkla ağlamamak için tuttu nefesini. Babası hüzünle bakıyordu. O hüzünlü bakışlar altında tüm fiziksel acılarını unutabiliyordu, yine oldu. Ne vücudundaki yaraları hissetti, ne de o bıçak gibi bedenini lime lime kesen soğuğu. Bihaber olduğu ruhu bile babasına odaklanmıştı.
Annesinin gözleri mosmordu, ona göre uykusuzluktandı. Babasının yüzü çökmüş gibiydi. Gözleri kızarıktı, ağlamamak için kendini tuttuğu belliydi. Kızı bilmediği bir düşmanı tarafından kaçırılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORU
Teen FictionParmak uçlarına batan cam parçaları unutulmuş geçmişin iziydi, zihnindeki boşluk boğulacağın acıydı. Aç gözlerini Andaç! Beni unutturuyorlar sana. Kimse dokunamayacak zihnime. Git, istemiyorum. Ailem anlattı bana. Senle alakam yok benim. Damarındak...