Midoriya, bugün çok durgundu. Sebebini kendisi bile bilmiyordu. Normalde aşırı neşeli ve enerjik bir insandı; bu pozitif aurası ile her daim dikkat çeken biriydi ama, şu an negatif enerji yayıyordu ve etrafındaki insanlar onun için endişeleniyordu.
"İstersen bugün eve erken git. Senin yerine ben bakarım."
Jiro, durgun arkadaşının omzuna elini koyup destek olmak için hafifçe sıktı. Midoriya, olumsuz anlamda kafasını salladı.
"Sana yük olmak istemiyorum. Endişelenme, iyiyim ben!"
Ses tonunu neşeli bir şekilde çıkmasına özen gösterdi ama, başaramadı. Derin bir iç çekti ve kafeye gelen müşterilerle ilgilenmeye gitti.
Neden böyle olmuştu? Bu sabah tatsız bir şekilde uyanmıştı. Oysaki güzel bir uyku çekmişti, enerjik olması gerekirdi. Neşeyle selamladığı insanları bugün selamlamamıştı bile. Her şeyden bıkmış, bunalmış hissediyordu.
Müşterinin siparişini alıp kasaya doğru ilerlerken sıkıntıyla yeşil saçlarını karıştırdı. Kasadaki arkadaşı Sero'ya siparişleri verdi. O arada kafenin kapısı açıldı ve yabancı bir yüz içeri girdi.
Midoriya, müşterilerini tanırdı. Hepsi sürekli burada takılırdı ve hepsiyle yakındı. Nadir yabancı insanlar olurdu ve şu an gelen kişi de onlardan biriydi. Yüzündeki kocaman ama, çekici duran yara izi ve yarısı beyaz yarısı kırmızı saçlarıyla bebeksi yüzüne rağmen sert bakışları bütün herkesin odak noktası olmuştu.
Genç adam, bu ilgi ve bakışlardan rahatsız olmuş gibi duruyordu çünkü birden duruşu değişmiş, omuzları düşmüştü. Herkesten uzak bir masa seçip garsonlardan birinin yanına gelmesini bekledi.
Midoriya, onu izlemekten yanına gitmeyi unuttu. Arkadaşı Sero, ona seslenince tüm düşüncelerinden sıyrılıp gerçek dünyaya geçiş yapmıştı. Bu çocuğu tanımıyordu ama, onda öyle bir etki bırakmıştı ki kendisine gelemiyordu.
Midoriya Izuku, kalbinde mutluluk hissinin tomurcuklaşıp filizlendiğini hissetti. İçinde hissettiği o huzursuz boşluk birden dolmuştu ve kendini çok iyi hissediyordu.