Buğday tarlasında ki tüm buğday başakları yere serilmiş bir şekildeydi. Etrafıma bakındığımda her şeyi net bir şekilde görebiliyordum. Uzaklarda ki ağaçlar gözüme çarpıyordu. Buğday başakları ilgimi çekmişti nasıl bu hale gelmişti? Tarlada yürüdüğüm yolun neresi olduğunu bilemiyordum. Acaba hangi taraftan geldim diye merak ediyordum kendimce. Ağustosun sıcağı vardı sanki güneşin üstünde,kafamı ısıtmış ve başıma hafif bir ağrı ile sancı tepkisini gösteriyordu vücudum,güneşin sıcağa karşı. Düşünme yetimi kaybediyordum güneşin sıcağı sonucunda. Gölgelik bir yer arıyordum hafif hafif yürüdüm,dinlenecek bir yer görmek için. Uzaklara baktığımda seraplar görüyordum,yapayalnızdım bulunduğum yerde. Bir müddet yürüdükten sonra bir çınar ağıcının yanına yaklaşmıştım. Çınar ağıcının gövdesine baktığımda,kafasının yarısını çıkartmış tek gözüyle beni takip eden birisi vardı. Mimikleriyle gülümsediğini farkettim. Uzaklarda gördüğüm silüetti. Zeytin siyahında saçları,kahverengi gözleri vardı. Bembeyaz elbisesiyle büyüsüne kapılıyordum. Sesini merak ediyordum,kendisiyle bir sohbette bulunamamıştım daha. Güneş git gide içimi yakmıştı. Yürüyüp bir yandan çınar ağıcının gövdesinde görünen o kadınla tanışmak bir yandan da dinlenmek istiyordum. Biraz hızlandıktan sonra çınar ağıcının dallarına baktım,renkli renkli bez parçaları vardı. İlgimi çekmişti hepsi,çok soru soracaktım beyaz elbiseli kadına. Çok şeyleri meraklı gözlerle takip ettim çünkü. Çınar ağacının yanına geldiğimde görememiştim onu,diğer tarafına baktığımda yine yoktu. Kuş sesleri gelmeye başlamıştı bir anda,sanırım birden çok kuş sesiydi.
Aniden gözlerimi açtım. Telefona kurduğum alarmda ki kuş seslerinin cıvıltısıyla gözlerimi telefonuma kaydırıp hemen telefona atıldım. Saate bakıp yatağımdan çıktım. Bir müddet yatağımda oturup öylece düşündüm. Geçenlerde gördüğüm rüyanın diğer kısmıydı sanırım. Garipti ama sanki bi anlam taşıyordu. İlgisini çekmeye çalışıyordu kafamın içinde düşündürmek istiyordu kendini. Kalkıp lavaboya doğru yürüdüm,yüzüme biraz su çarpıştırıp ellerimi yıkadım hafif bir yorgunluk vardı üzerimde. Odama gidip üzerimi değiştirecektim,dolabımı açıp göz gezdirdim bir vakit lacivert gömleğim gözüme çarptı,askıdan çıkartıp yatağımın üzerine bıraktım. Gömleğime uygun şeyleri de dolabımdan alıp giyinmeye başladım. Gömleğimin düğmelerini açıp,kollarımı içeri attım. Yavaş yavaş düğmelerini ilikledim,parfümünden bir kaç kez sıkıp dünden hazırladığım bir kaç eşyamın olduğu çantamı aldım.
"Dünya küçük bir şehir iken,insanlar birbirine asırlarca uzak."
Kalbimdeki hissiyat bana doğrunun peşinde olduğumdan bahsetiyordu. Israrla yapmamı güzel şeylerin peşinde olduğumu,doğru yola düşeceğimi,büyük şeyler yaşayıp aynı zamanda kayıplar verip büyük fedalarla gelecektim. Sefasını süreceğim günlere ufak kesitlerle gösterimini yapıp,heyecanını kaçırmıyordu merakımın. Israrının destekçisi olmamı bekliyordu. Onun düşkünü olmamı güzelliklere şayet etmemi istiyordu,bilirim güzel olan şeylerin doğru seçeneklerin,getirimlerinin olduğuna. Şayet en büyük korkumda buydu. Seçimler yapmak konusunda yeteneksizdim. Kayıplar vermekten korkuluydum düştüğümde kalkıcak güç bulamamaktan korkuluydum. Dik durmak tek gayem,dünya çaresizliklerini yok etmek yüreğimin isteği. İsteklerimin gerçekleşmediği yerde mutsuzlukla neyleyim. Gururumun ezildiği yerde öylece oturup neyleyim. Kaybedeceğim anı gördüğümde bir kibrit gibi her şeyi yakıp yok edeceğimi biliyordum. Korkuyordum yıllarca vereceğim çabayı yenik düştüğüm kızgınlığımın sebep olup yok etmesine. Şayet dünya kaybedenler ve kazanlardan meçhul bu yüzden kararsız kalıp kaybetmekten ise en kötü kararla "en azından şu olamalıydı" dememek için harcardım tüm gücümü. Güzel günleri sebepsiz bırakmamak için.
Otobüste yan yana almıştık koltukları,gidene kadar konuşmayı planlıyorduk lakin,ikimizinde erkenden kalktığımızdan dolayı uykulu uykulu bindiğimiz otobüste bir kaç saat uyumuştuk. Gözlerimi aralayıp hafiften kafamı diğer tarafa doğru çevirdim. Mehmet cam kenarındaydı kulaklığını takmış uzaklara bakıyordu. Kaygılıydı,dilinin altında bir şey yatıyordu sorsam içini dökecekti her an için. Tahminimce liseden beri aşkı olan Berna'ylaydı sorunu. Korkuyordu kaybetmekten. "Gözden ırak olan,gönülden de ırak olur. ",
sözünden korkuyordu. Acabaları vardı kafasındaki sorularında. Görememekten,sevgisinin azalmasından korkuyordu. Vazgeçmekten korkuyordu onca emek vermişti. Ömründen yıllarını harcamıştı belki pişman,belki düşman olacaktı ama feda etmişti onca zamanını geleceğini ne olacağını hiçe varsayıp.
Hafifçe dürterek;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahu'm
RomanceBir adamın bir kadına karşı beslediği büyüttüğü en saf, en güzel ,en temiz duygular . Yanarcasına ,ölürcesine, geçirdiği zamanlarda dayanağı gördüğü sevgisinden bahsettiği satırlarda varlığını bulmaya çalışan bir adam. Kaybolmuş zaman zaman , kelime...