Üstü çizilmiş ve kazınmış eski püskü okul sırasına bakıyordu. Kalpler , isimler , atarlı giderli sözler ve biraz da araya serpiştirilmiş çizimler vardı. Canı sıkılıp yazanları saymazsak insanların kendilerini gösterme ve bulunduğu yerde iz bırakma istekleri Behzat'a her zaman acizce ve itici gelirdi. Gerçi insanların ben merkezli varlıklar olduğunu ve esas hayat gayelerinin toplumda bir yer edinebilmek olduğunu da içten içe biliyordu. Yine de bazıları işin dozunu kaçırıyordu, ki zaten başına ne gelirse bu ilgi ve sevgi yoksunu zorbalar yüzünden geliyordu.
Çocukluğundan beri fiziksel olarak her zaman akranlarından daha küçük görünmüştü. Ayrıca sert ismine ve erkek olmasına tezat bir şekilde güzel kadınsı bir yüzü ve yuvarlak şekilli poposu vardı. Dışlanmış, tacize uğramış, terk edilmiş, itilip kakılmış değersiz bir bok parçasından başka bir şey değildi. İstediği kadar okul değiştirsin , kısır döngüyü hiçbir zaman alt edemiyordu. Çünkü nereye giderse gitsin kendini de götürmek zorundaydı.
Elindeki kalem titremeye başlamıştı şimdi , ağlamamak için kendini zorluyor rahatsız ve stresli bir şekilde bacaklarını açıp kapatıyordu.
(düşünme,düşünme, düşünme ...) kendine ne kadar telkin etse de hayat bir film gibiydi, yalnızca heyecanını yükselten sahneleri hatırlar ve geri sarıp zihninin perdesinde yüzlerce defa tekrar tekrar oynatırdı.
Teneffüs zili kara bulut gibi tepesinde dolaşan acı verici düşünceleri dağıttı.
Sınıfta durmaması gerektiği için ( muhtemelen laf atarlardı ) hemen çantasından aldığı romanla beraber sırasından kalkıp kapıya yöneldi. Arkasından bir çocuk ıslık çalınca adımlarını daha da hızlandırıp bahçeye yöneldi.
Gözlerden en uzak banka geçip oturdu. Buraya kadar olaysız bir şekilde ulaşabildiği için küçük çaplı bir mutluluk yaşadı. Kitap okumaya başlamadan önce çevresini hızlıca taradı.Kol kola girmiş sırnaşık kız grupları , top oynayan erkekler ve keko tipler kendisinden yeterince uzaktaydı. Ayrıca belalıları da etrafta görünmüyordu. Sigaracı tayfayı da hesaba katarak seçmişti yerini. Hüzünle gülümsedi. Neden sürekli hesap yapmak zorunda olmadan yaşayamıyordu ki ? Diğer herkes gibi özgürce yaşayıp endişe ve korkularını rafa kaldırmayı her şeyden çok isterdi.
İnsan kendinde eksik olan hemen hemen her şeye yön verebilirdi. Karakteri , giyimi , bilgi seviyesi , sanatsal yönü ...
Ancak konu fiziksel görünüşe girdiği zaman insanın yön verebilme kabiliyetinin pek de bir gücü kalmıyordu. Kişinin kendi çabasıyla düzeltebileceği bir şey değildi bu ve fiziksel cazibe insanların evrimsel süreçleri boyunca hep etkili bir konuma sahip olmuştu.
Eğer toplumun güzellik algısına paralel bir görünüm söz konusuysa insanların beğeni dolu bakışları o kişinin ilgi görme ve takdir edilme açlığını doyuracak , ardından gelen şişirilmiş öz güveni ise , sidik yarışından başka bir boka benzemeyen bu dünyada doğuştan gelen ve kalıcı olmayan ayrıcalığının vermiş olduğu o tatlı rehavetin tadına varmasını sağlayacaktı . Vasıfsız sürüsü de bu özelliğiyle tanımlanmaktan aldığı hazla hayatına devam edecek , hatta belki de küstah ve aptal olanları yalnızca bununla bile yetineceklerdi.
Peki ya insanın kendi çabasıyla elde etmediği olgular gerçekten de takdire değer miydi ?" Naber lan top ? "
İrkilen Behzat kafasını sesin geldiği yöne çevirdi. Vahşi acımasız ve tanıdık dört gülümseme kendisine bakıyordu.
Ulaş , " Yalnız oturmana dayanamadık." dedi yapmacık bir hüzünle
Behzat kalkıp koşmaya hazırlanıyordu ki güçlü kollar onu tutup banka yeniden yapıştırdı.
Ağzını da kapattıkları için çığlık atmaya çalıştığında sadece zayıf bir hırıltı çıktı.
Tolga , Behzata doğru eğilerek"Bu sefer seni hırpalamaya gelmedik , tabi istediğimiz şeyi yapmayacaksan orası ayrı."
.............................