4.8K 576 91
                                    




"tanrım, tae... harbiden beceriksizsin."

tae birkaç dakikadır içinde oluşan duygu durumun fazlalığından dolayı dolmuştu. gözleri, farkında olmadan sızdırmaya başlamıştı bile. yanaklarından süzülen yaşları fark ettiğinde, yüzünde hiçbir ifade olmaksızın ağlıyordu. jungkook endişe ile söyledi.
"siktir, tae. ne oldu? bak bana."

tae parmaklarını yüzünde gezdirip oluşan ıslaklığa bakarak titreyen ellerini süzdü.
"a-ağlıyorum... ben de neden bulanık görüyorum diyordum."
gözyaşları akmaya devam ederken şaşkın gözlerle jungkook'a bakıyordu.
"yani... ben bile. gözyaşı dökebiliyorum demek."

derin bir iç çekti bebek.
"diğer zamanlarda... acı duyguları tatmadan önce, çoktan oyuncak bebeğe dönmüş oluyordum. ve nedenini hiç anlayamazdım. ama öyle görünüyor ki..."

ağlaması şiddetlenirken, jungkook da endişeyle gözlerine bakıyordu çocuğun, bir elini, onun eline yerleştirdi.
"öyle görünüyor ki ben çaresizce, bana gülümseyen bu yüz için bekliyormuşum."

jungkook, aralık dudaklarından kesik bir nefes verdi ve onun elindeki parmaklarını, saçlarına doğru çıkardı.
"tae... benim için, çocuk boyutuna dön."

tae oturduğu sandalyede yavaş yavaş küçülürken, ağlayan gözleri hâlâ kocamandı. 1 metre boylarında bir çocuktu şimdi. ayakları yere değmiyordu. onu kırılacakmış gibi kollarına çekti jungkook. yasladı göğsüne. burnunu saçlarına sürttü ve mırıldandı.
"seni hep böyle kucaklayacağım. yani, istediğin gibi ağlayabilirsin."

tae küçücük kollarını sarmıştı jungkook'un boynuna. hâlâ ağlıyor ve titriyordu. sahibi ona, hiç hissetmediği şeyler hissettiriyordu. göğsü sıkışıyor, nefesleri sıklaşıyordu. sonsuza dek bu kollarda kalma isteğini düşünmeden edemedi.
sonsuza dek, sahibinin güvenli kollarında kalmayı.

jungkook'un da gözleri, duygu yoğunluğundan dolayı dolu dolu olmuştu. bebeğimin hâlâ akmayı bekleyen yaşları ve ne kadar kederi varsa, onları da alacağım diyordu.
onları da alıp yok edeceğim.


"kıyafetler tamamlandı!"

tae, jungkook'un karşısında birbirinden farklı pozlar vererek kendini güzel göstermeye çabalıyordu. üzerinde, sahibinin onun için özel olarak diktiği kıyafetler vardı. daha ne isteyebilirdi? onun parmaklarının dokunduğu her şey, zaten yeryüzündeki en güzel şey oluyordu tae için.
"jungkook! nasıl görünüyorum? bana yakışmış mı?"

jungkook gözlerinin önünde tatlı pozlar sergileyen küçüğü kıkırdayarak izliyordu. tahmin ettiğinden daha güzel olmuştu. parmağını küçük boyuttaki tae'nin yanağına, oradan da boynuna usulca sürttü.
"elbette... sonuçta bu giysiler senin için yapıldı."

tae hem bu sözler karşısında hem de boynuna değen sıcak parmağın verdiği hisle kocaman gülümsemişti jungkook'a. jungkook'un da ondan aşağı kalır yanı yoktu. küçüğü öyle sevimliydi ki şu an, içi gidiyordu. kıkırtıları arasında söyledi tae.
"j-jungkook, yapma bunu, gıdıklanıyorum."

az önce gözyaşı döken bebeğin böyle içten güldüğünü görmek, jungkook'un yüreğine su serpiyordu. daha önce böyle bir gülümseme görmemişti, böylesine parlayan.
"beğendin mi, tae?"

"tabii ki beğendim. teşekkür ederim, sahip. bana yaptığın bu giysiler, çok detaylı ve özeller."

"eh, hepsini senin için yaptım."
jungkook'un parmağı hâlâ bebeğinin boynunda gezinirken mırıldandı. ona değerli hissettirmek istiyordu, sahiden, onun için yalnızca oyuncak bir bebek olduğunu düşünmesini istemiyordu.
"hem, bebeğimin teşekkür edişini duymak gerçekten muhteşem. seni seçtiğim için çok memnunum, tae."

tae, bu sözler sonrasında insan formuna kavuşmuştu aniden. oturduğu masada git gide büyümüş, kocaman gözlerini jungkook'un gözlerine dikmişti. sesi, eski derinliğine kavuşmuş, bakışları daha da anlamlanmıştı. jungkook, birden büyüyen bedeni dudakları aralık şekilde izliyordu. insan formuna döndüğünde yeryüzündeki en seksi erkek olduğu tartışılamaz bir gerçekti onun için.
"tae..."

"jungkook... ben..."
tae'nin sağ eli, göğsünün sol tarafına ilişmiş, derin bir nefes verip konuşmaya başlamıştı.
"nasıl söylerim, bilmiyorum ama... kendimi çok şanslı ve mutlu hissediyorum. ama, hepsi bu değil. kendimi açıklayamıyorum... kahretsin."

tae, jungkook'a iyice yaklaşırken sözlerine devam etti.
"bu hisleri sana nasıl açıklamalıyım? uygun sözcükleri bulamıyorum. ben..."

"şş, tae... tae. bak bana."
jungkook'un küçük kalan avucu, tae'nin pürüzsüz yanağına oturmuştu şimdi. baş parmağı solgun teni usulca okşarken mırıldandı. kalbi, hiç bilmediği bir ritimle, deli gibi çarpıyordu, ikisinin de.
"ne zaman böyle hissedersen, sadece bana gülümse. olur mu? bu alabileceğim en güzel övgü olur."

tae, daha fazla dayanamamıştı. koca vücudunu jungkook'un üzerine atarak birlikte yere düşmelerine sebep olmuş, kollarını onun boynuna sıkıca dolarken, ciğerlerini okşayan kokuyu memnunca kabul etmişti.

"tae, d-dur. insan boyutundasın. canım yanıyor."

tae, kollarını sahibinin boynundan usulca ayırmış, ellerini yere sabitleyerek, jungkook'u kolları arasında sıkıştırmıştı. gözleri, şehvet ve arzu ile parlarken, altındaki bedenin nefesi kesilmişti çoktan. yüzyıllardır öpülmemiş dudaklarını, sahibinin kabul etmesi için onunkilere yaklaştırırken fısıldamıştı usulca.
"ah, şimdi ne olduğunu anlıyorum, sahip. sana karşı duyduğum bu çılgınca hisler... aşk."

dudaklarını saniyelik bir kelebek öpücüğüne bıraktıklarında, vücutları sıcacık olmuştu bile.

"kalbimin... en derin yerlerine ulaştın."

elimden geldiğince çabuk düzenliyorum,
keyifle okuyun!

lover's doll ん taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin