んjungkook, düşünüyordu. kollarındaki oyuncak bebek formuna geri dönmüş porselen teni incelerken, benim sevgime her şeyden daha çok ihtiyacı olması, yüreğimi okşuyor diyordu. oyuncak bebek, jungkook'un parmağına tutunmuştu iki eliyle. ardından şeytani bakışlarını çevirmişti tekrar, jungkook'un yüzüne.
"şimdi bana sarılmanı istedim, sen de sarıldın. istediğimi yaptığın için, bana bir isim verebilirsin.""isim mi?"
doğru, bebeğin bir ismi yoktu iki gündür. zaten ona seslenme gereği de duymamıştı şu ana dek. dudağının kenarını dişleriyle ısırırken düşünmeye koyuldu jungkook.
"shimeji tae. sanırım bu senin için iyi."shimeji, küçük boylu bir mantar demek oluyordu. sahibi ona bunu uygun görmüştü. fakat bebek buna sinirlenmiş olsa gerek, minik dişlerini tutunduğu parmağa sapladı. jungkook, gıdıklanmıştı. bebek söylenmeye devam etti.
"seni piç! bana nasıl bu ismi lâyık görürsün! ama madem bu ismi önerdin, istediğin buysa, ısrarcıysan...""ısrarcıyım." demişti jungkook, kahkaha atarken.
"piç herif!"
o an bebeği böyle davrandığında, onun ne kadar tatlı olduğunu düşünmüştü. fakat bunu ona asla söyleyemezdi.
ん
zil çalıyordu. muhabbetlerini bölen ses ile birlikte tae'i koltuğa bırakmış ve kapıya doğru ilerlemişti jungkook. kafasında milyon şey vardı. bu bebekle ne yapacağı gibi.
"namjoon hyung! burada ne arıyorsun?"
namjoon kapı eşiğine bir elini dayamış diğerini ise cebine iliştirmişti.
"buradan geçiyordum. uğrayayım dedim. içeri almayacak mısın?"jungkook başını iki yana sallayıp bir rüyâdan uyanırcasına söyledi.
"e-evet elbette, gel lütfen."namjoon içeri adımladığında şimdi iki eli de cebindeydi. etrafta gözlerini gezdirirken, gözleri tae ile buluşmuştu. oyuncak formunda oturan bebeği görünce söyledi.
"jungkook iyi misin? ha, demek bebek bu."bakışlarını üzerinde gezdiriyordu, hareketsiz duran bebeğin. ürkütücü olduğunu düşündü. rahatsız eden bir şeyler vardı onu.
"ee hareket ettiği gibi zırvalar söylüyordun. seni rahatsız eden bir şey var mı? bebekten, ya da başka bir şeyden korkuyorsan..."cebindeki elini, jungkook'un eline koyduğunda, baş parmağı ile avuç içini okşamıştı.
"ben yanındayım, merak etme."jungkook rahatsızca kaşlarını çatarken, hyungunun bu ani tavrını garipsemişti. fakat namjoon kendinden emindi ve bunun üzerinde oldukça düşünmüştü. çocuğun gülüşünü, tavşan dişlerini ve rüzgâr estiğinde ciğerine dolan şeftali kokusunu aklından uzun süredir çıkaramıyordu.
"baksana, jungkook... ikimiz de erkek olduğumuz için, bunu söylemekte biraz güçlük çektim fakat... ah, aslına bakarsan çok fazla hoşuma gidiyorsun."jungkook'un dudakları duydukları sebebiyle aralanırken hiç beklemediği bu itirafın şokunu atlatmaya çalışıyordu.
"uzun süredir, seninle ilgileniyorum. senin, hoşlandığın biri var mı? jimin ile çıkmıyorsun, değil mi?"jungkook elini namjoon'un avucundan kurtarıp birkaç adım geri attığında namjoon da onun üzerine doğru yürümüş, çocuğun sırtının yatakla buluşmasına sebep olurken üzerine eğilmişti usulca. parmakları, çocuğun yüzünde dolanıyordu.
"kookie... beni seçemez misin?"
"h-hyung.""bu kadarı fazla, pislik herif."
odadaki gergin hava yükselen derin ses ile daha da gerilirken, jungkook'un gözleri insan formuna dönen tae'ye kilitlenmişti.
"efendime elini sürmeye kalktığına göre, buradan tek parça çıkacağını düşünme."o, tehlikeliydi. kim bilir namjoon'u öldürebilirdi bile. söylentilerin tamamen doğru olup olmadığını bilemiyordu jungkook, sinirlendiğinde nasıl bir forma girdiğini, düşüncelerini, bilemezdi. tae hızla namjoon'u yakalayıp boynundan duvara yasladığında yüzünde jungkook'un hiç görmediği bir şeytanilik vardı. boğuyordu, namjoon'u.
"bu ne cüret... bayağı cesursun anlaşılan."namjoon tekmelerle tae'den uzaklaşabildiğinde nefesleri bitmeye yakındı. derin derin solurken çığlık çığlığa bağırıyordu.
"canavar! sikeyim, bu bir canavar!"jungkook, namjoon'a bir tokat attıktan sonra tekmelerden dolayı sersemlemiş bebeğine baktı. sinirden çenesini kıracaktı sanki.
"ne... ne yaptığını sanıyorsun sen? bana saldırdığın yetmemiş gibi, bir de değerli bebeğimi kıracaktın. siktir git, çık dışarı.""kook, ben..."
"çık dışarı, orospu çocuğu."
namjoon evden koşar adım çıktığında, jungkook soluğu tae'nin yanında almıştı, fakat iyi etmek için uzattığı elini itmişti, tae.
"sen, incindin mi?""hah... incinip incinmemem umrunda değil. sonuçta ben bir canavarım, değil mi?"
jungkook afallamıştı. namjoon'un onun için söylediği şeyler belli ki kırmıştı bebeğini.
"sen? sen mi canavarsın... siktir."parmakları usulca tae'nin yanağına değip okşamaya başladığında, gözlerini çocuğun güzel yüzünden alamıyordu bir an bile.
"sen, çok güzelsin, aptal."tae başını başka yöne çevirmiş ve sahibinin ona söylediklerinin içini nasıl okşadığını örtbas etmek istercesine söylemişti.
"o-oda çok dağılmış, sahip."jungkook elini indirip etrafa bakınırken aklına dank eden şey ile gözlerini büyütmüş ve söylemişti.
"ah... sana ismimi söylemedim, değil mi? ben, jungkook. jeon jungkook."tae mırıldandı.
"jungkook..."
"evet, ismim jungkook."
"jungkook."jungkook, tae'nin onun ismini defalarca söylemesine gülümsemişti. bu, bebeğin tek isteğiydi, değil mi? sahibinin adını söylemesi. işte, söylüyordu şimdi doyasıya. tae'nin gözlerinin içindeki parıltıyı ilk o zaman fark etmişti jungkook.
kendi ismini dudaklarında mırıldanırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lover's doll ん taekook
Fanficbir ruha sahip olabilmek için sahibinin sevgisine ihtiyaç duyan oyuncak bir bebek varmış. !manga uyarlamasıdır. for, love of my life.