You are disgusting me.

119 21 20
                                    

Daha birkaç dakika önce kopan çığlığı duymak, Kyungsoo'nun uzun zamandır kan pompalamaktan başka görevi olmadığını düşündüğü kalbinde bir yerleri sızlatmıştı.
Daha az önce bir muhabbete başladıkları kuzenini yeniden geride bırakarak, odadan çıktı. Bir-iki adım atmıştı ki, zaten kendisine doğru gelen askerleri görünce durdu.

İki asker selam verdikten sonra bir tanesi hemen konuşmaya başladı.
"B-bekleyenler zorluk çıkardı-"

Veliaht prens, elini kaldırarak sözünü kesti oldukça gergin duran askerin. Aklına gelen ihtimali def etmeye çalışıyordu. "Birini mi öldürdünüz?" dedi sakince. Asker başıyla onaylarken, Kyungsoo sessizce iç çekti.
Yan odadan yükselen çığlık hesaba katıldığında, kimin öldüğünü anlamak için dahi olmaya gerek yoktu ama anlamamak için de aptal olmak gerekirdi.
Prensin adımları, kendi odasının yanındaki kapıya yöneldi. Tek bakışıyla kapı açılırken, içeri girer girmez arkasından kapanmıştı. Gözleri pencerinin yakınında yere yığılmış olan adamı bulduğunda, kalbinde bir sızı hissetti. Bu oldukça saçmaydı. Vampirler doğası gereği kurtlardan hazetmezdi. Kyungsoo normal bir vampir değildi belki ama karşısında öylesine bir kurt vardı. Bu yüzden Kyungsoo, içindeki sızının vicdanından kaynaklandığını düşündü. Halkı onu Buzdan Prens olarak ansa da, kalbi henüz buz tutmamıştı.

Yüz üstü düşmüş olan adamın yanına giderek, parmak uçlarıyla kanlı gömleğinden tuttu ve geri çekerek sırt üstü yatırdı önündeki bedeni.
Baygın olmasına rağmen yüzünde hâlâ acı çeker gibi bir ifade vardı. Kaşları çatılmış, kahkülleri alnına dökülmüştü. Pencereden sızan ay ışığı yüzünün sağ tarafına vurup diğer yarısına gölge düşürüyor, kusursuz yüz hatlarını daha bir ortaya çıkarıyordu sanki.
Ancak prensin gözleri bu güzel yüzde değil, boynundan göğsüne kadar uzanan yarada dolaşmaya başladı aniden. Genç kurdun bunu ne ara yaptığını kestirememişti. Kemikleri kırılırken kendine hakim olamayıp dikkatini dağıtmak için vücudunda başka bir yara mı açmıştı; yoksa eşini kaybederken duyduğu acıyla kendine mi zarar vermişti, çözemedi.
Elini yavaşça dehşet kanayan yaranın üzerine gezdirdi. Parmaklarındaki buz kristalleri usulca yaranın üzerinde dolaşıp geçtiği yerlerin kanamasını durduruken, prens ne yaptığının veya bunu neden yaptığının bilincinde değildi.

İşi bitince, yavaşça gömleğin düğmelerini açtı. Karşısındaki tenin aksine bembayaz olan parmakları bu kez sol göğsünün biraz altındaki yara izine ilerledi. Daha yeni olmasına rağmen, iyileşip de izi kalmış bir bıçak yarası gibi görünüyordu. Ölümcül bir yerde olan yarası, bedenini değil de ruhunu öldürmüştü sadece. Ya da en azından, öyle olması gerekiyordu.
Parmak uçlarındaki kristaller oraya dokunacakken duraksadı prens, ve avucunu kapattı sımsıkı.

"Ne yapıyorsun sen? Kendine gel."

Elini çekti ancak hâlâ odadan çıkabilecek kadar hakim değildi kendine.
Yerde yatan bedeni kucağına aldı, genç kurdun geldiğinden beri yanına bile yanaşmadığı yatağın üzerine bıraktı.

Garip. Sıcaktı.

Prens Kyungsoo, sıcağı hissetmezdi. Ne kadar sıcak olursa olsun teninin buzlarından geçmezdi. Ama az önce kucakladığı beden, sıcacıktı.
Umursamamaya çalıştı. Tamam, gidiyordu şimdi. Sırtını yataktaki adama dönüp kapıya yürümeye başladı ama yataktaki adamdan gelen ses, onu olduğu yere çivilemişti sanki.

"Jimin, gitme! Yalvarırım gitme. Jimin..."

"Beni çağırmıyor." diye hatırlattı kendi kendine. Ve bu kez başka bir şey daha duymadan hızla terketti odayı.

Geride kalan, gözlerini yavaş yavaş kırpıştırmaya başlamış olan adam daha gözlerini açmadan doğrulmak için bir hamle yaptı. Bu vücuduna çok büyük bir hareket gibi gelse de, görünürde hiçbir şey olmamıştı.
Gözlerini açmayı denedi bu kez. Olmadı. Gözlerini bir ovuştursa açabilecek gibi hissediyordu, ancak elini kaldırmaya bile yetmedi gücü.
Sonra tüm gücünü kullanmayı denedi. Parmaklarının ucundaki minik alevler altındaki yorganda küçük yanıklar bırakmaya başlamıştı. Son bir kez daha zorlayıp doğruldu, ancak hemen ardından acı dolu bir inilti ile geri düştü. Bu hareket henüz iyileşmemiş kırık kaburgalarına ağır geldiğinden, tüm vücudunu saran acı ile yutkundu.

when the moon out | dokaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin