I'm sorry, i don't care.

241 36 141
                                    

  Vampir hükümdarlığının genç veliahtı, çalışma masasında sıkıcı birkaç evrağı incelerken, kapının çalınmasıyla bakışlarını kağıttan ayırmadan "Gir." dedi.

İçeri giren asker, önce selam verdi Veliaht Prens Kyungsoo'ya. Veliaht prens selamını kabul edince hazır olda konuştu.

"Efendim, emrettiğiniz gibi ulu krallığımızın yüce hanedanına karşı isyan girişiminde bulunan topluluğun tüm bireyleri yakalandı."

Prens, "Güzel." dedi dudaklarında bir gülümseme ile. "Hepsini infaz ettiniz mi?"

"Hepsini değil efendim. İçlerinden biri, soylu sınıfına girdiğinden infaz edilemedi. Komutan Zitao saraya getirilmesini uygun gördü. Zindanda, sizinle görüşmek üzere bekletiliyor."

"İsyan, soyla geçiştirilebilecek kadar basit bir suç mu asker?" dedi Veliaht sinirle.

Asker bir anlığına titredi. Ama hemen toparlanarak "Hayır efendim." dedi. "Ancak kendisi Kim ailesinden geliyor. Ailenin veliahtı."

Sonunda elindeki kağıtları bıraktı Kyungsoo. İsyana kalkışmış aptal bir kurdu öldüremeyecek olmanın siniriyle ayağa kalktı. Sinirlenmiş olsa da, ifadesiz yüzü oldukça sakin duruyordu. "Pekâlâ." dedi aynı sakinlikle. "Derhal görmek istiyorum."

Asker yana çekilip eliyle yolu gösterirken "Emredersiniz efendim." dedi.

Velaiht Prens, yüzüne yerleştirdiği kendini beğenmiş gülümseme ile zindana indi. Demir parmaklıkların arkasındaki genç kurt, tam beklediği gibi oldukça bitkin ve zavallı görünüyordu. Zindandaki tılsım gücünü emdiğinden ayakta duramıyordu, duvarın dibine çökmüş, başını duvara yaslamıştı. Gözleri kapalıydı ve soğuk terler atıyordu. Yüzünde acı çekiyormuş gibi bir ifade vardı. Ancak bunun sebebi içinde bulunduğu zindan değildi. Daha birkaç saat önce tüm yoldaşları gözünün önünde katledilmişti. O anları zihninden silmek için uğraşıp duruyordu fakat başarılı olamıyordu.

İçeri giren prensin varlığını belirtmek istercesine öksürmesiyle irkilerek gözlerini açtı zindandaki adam. Yerini bildiğinden, hemen ayağa kalktı. İçeri giren prense aynı zamanda eğilerek selam vermesi gerekiyordu ama yapmadı. Arkadaşlarının ölüm emrini veren adamın önünde eğilme düşüncesi midesini bulandırıyordu.

Yutkunarak doğrudan prensin gözlerinin içine baktı. Ne yapacağını, ya da az sonra ne olacağını bilmiyordu.
Prens, ona doğru bir adım attı parmaklıkların öbür ucundan. Yüzündeki gülümsemeyi silmeden, o da karşısındaki adamın gözlerine bakıyordu. Karşısındakinin bilmediği şey ise, bu gözlerin onun için yalnızca tehlikeden ibaret olduğuydu.
Birkaç saniye sonra bakışlarını gözlerden çekerek genç kurdun vücudunda dolaştırdı bakışlarını veliaht prens. Üstündeki beyaz gömleği ve siyah, deri pantolonu iyice süzdükten sonra burun kıvırdı.
"Böylesine bir soylu için pek basit geldiniz gözüme, Bay Kim."

Hafifçe gülerken, bir iki adım sendeleyerek duvara yaslandı esmer oğlan. "Gözünüze yeterinci soylu görünebilmek için şaşalı kıyafetler giymem gerektiğini bilmiyordum, prens hazretleri." derken, prensin altın dikişli güzel kıyafetlerine atıfta bulunmuştu.

Buna karşılık güldü genç prens. "Haklısın."
Bir iki adımda kapıya ulaştığında, üzerindeki anhatarı çevirip demir kapıyı açtı. İçeri bir adım atıp, kapının yanında dikildi. "Sebebi ziyaretinize gelirsek, suçunuzu kabul ediyor musunuz Bay Kim?"

"Etmiyorum." dedi kendinden emin bir şekilde. "Bugün toplantılarına katıldığım doğru ama onların bir üyesi değildim."

Prens başını sallayarak "Bunun doğru olduğunu varsayalım." dedi. "Toplantılarına gidiş sebebinizi nasıl açıklayacaksınız?"

"Ar-arkadaşlarım oradaydı. Onları yaptıkları yanlıştan döndürmek istedim ama-"

"Hepsi öldü." dedi Prens. "Babanızın krallığımızdaki önemli konumu olmasaydı, sizin de öleceğiniz gibi. Şimdi, tekrar soruyorum. Madem onlara dahil değilisiniz, orada ne işiniz vardı?"
Son cümlesini tam gözlerine bakarak söylemişti. Önce başında bir ağrı hissetti genç kurt. Elini başına götürerek bundan kurtulmaya çalıştı. Öldürseler söylemeyeceği bir şeyi söylemek için yanıp tutuluyordu şimdi. Yine de, başını iki yana sallayarak bunu reddetti.
Bu hareketi prensi şaşırtmıştı. Gözlerine bakarak emir verdiği kişi, ona istese de karşı koyamazdı. İnsanların aklıyla oynardı Kyungsoo. Ne isterse yaptırırdı, onun için işten bile değildi. Ama böylesi, ilk defa başına geliyordu. Duvara yaslanmış olan adamın yanına giderek elini kafasına uzattı. Normalde kendisinden bir hayli uzun olan adam eğik durduğu için bunu yapması pek zor olmamıştı. Saçlarını çekerek adamın yüzüne bakmasını sağladı.
"Cevap ver bana!"

Genç kurdun vücudu şiddetli bir titremeyle sarsıldı. "Size söyledim." dedi dişlerinin arasından.
Hâlâ direnmesiyle Kyungsoo bir kez daha onun aklıyla oynamaya yeltendi. Ancak karşısındakinin burnundan akan kanı gördüğünde bundan vazgeçerek saçlarını bıraktı.

"Pekâlâ." dedi yüzünü ifadesiz tutmaya çalışırken. "Demek ki sözlerinizde dürüsttünüz. Bu şekilde, hakkınızda bir karar vermem çok zor. Bu yüzden sizi bir süre sarayımızda misafir etmemiz gerektiği kanaatindeyim."

"Ayrıca." diye devam etti sözlerine. "Buradaki tılsımın sizi bitap düşürdüğünün farkındayım. Bu yüzden zindanda değil, bir misafire yakışır şekilde ağarlandığınızdan emin olacağım."

Halbuki çoktan kararını vermişti Kyungsoo. Bunu o an dile getirme gereği duymamıştı sadece. Aklında karşısındaki kurt için çok daha kötü şeyler vardı aslında, ancak az önce yaşadığı olay yüzünden dehşete düşmüştü. Kahine danışabilmek için zamana ihtiyacı vardı, ki bu zamanı da ancak bu şekilde sağlayabilirdi. Karşısındaki, kendini şanslı saymalıydı veliaht prense göre.

Ama genç kurt bu karardan pek haz etmiş sayılmazdı. "Bunu yapamazsınız." dedi dehşetle. "Dolunay yarın gece."

Genç prensin gülüşü büyüdü.

"Sizin için oldukça acı verici olmalı Bay Kim. Üzgünüm ancak umrumda bile değil."

***

oldukça zor bir giriş oldu. huh, umarım başarılırdır osykoskdoe

lütfen görüşlerinizi belirtin. daha çok yeniyim, iyi ya da kötü eleştiriye ihtiyacım var.

+hikayedeki yan çiftleri de belirtmemi ister misiniz?

See ya!

when the moon out | dokaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin