Kerim, yatağın kenarına oturarak Merve'yi izlemeye başladı. Ne kadar da güzel uyuyordu. O kadar masum, güzeldi ki dokunmaya kıyamıyordu. Hayallerinden çıkıp gerçek dünyaya döndüğündeyse yüzündeki o kocaman, tatlı tebessüm soldu. Aklına bir an Emre'nin dedikleri geldi."Aşk nasıl hızlı öfkeye dönüşüyorsa aksi de mümkün, biliyorsun değil mi? Yani hala bir şeyler hissediyorsun. Demek ki hislerin daha geçmemiş."
Kerim, kendini Merve'ye teslim etmişti. Sanki onunla birlikte sarhoş olmuştu. Onu öpüyordu, kokusunu içine çekiyordu, özlüyordu, hasret gideriyordu. Oysaki Merve, bunların hiçbirini hatırlamayabilirdi bile. Belki de kesit kesit hatırlardı Kerim'i 18 yıldır ilk defa bu kadar mutlu eden, güldüren o anları. Ne fark ederdi? Uyandığında mutluluk duyar mıydı bundan? Kerim, o an fark etmişti Merve'yi ne kadar sevdiğini, hala sevdiğini... Aslında farkındaydı Merve'nin de onun için yanıp tutuştuğunu ama Merve daha güçlüydü bu aşk savaşında. Kerim intikamın ne demek olduğunu unutmuştu sevdiği kadın kollarındayken. Karşısında bu kadar masum uyuyan bir kadından, daha doğrusu Mervesinden intikam almak... Aslında belki de geldiğinden beri Merve, onunla her savaşa girmeye hazır, güçlü bir tutum sergilediği için hiç farkına varamamıştı. Oysaki en ufak bir zayıflığında, kollarında sarıp sarmalamaya hazırdı onu. Tek bir gözyaşı için dünyayı yakmaya, tek bir sözüyle onun olmaya... Bu kadar yakınken bir o kadar da uzak olmak buymuş meğer ki. Hayallerindeki gibiydi oysa. Merve, yatağında uyuyordu ama o gidip yanına kıvrılıp uyuyamıyordu. Kokusunu içine çekemiyordu, sarılamıyordu mesela. Kerim, daha fazla dayanamayacağını anlayarak salona geçti. Bu gece onun da alkole ihtiyacı olacaktı.
•••Güneş ışıkları perdeden sızmaya başlamıştı. Merve, gözlerini ovuşturdu. Uyanmadan önceki o mayhoş hali yaşamasına engel olan keskin baş ağrısı, biraz mızmızlanarak uyanmasına sebep olmuştu. Etrafına baktığında Kerim'in evinde olduğunu anladı ve bunu anlamasıyla hafif panikleyerek dün gece olanları hatırlamaya çalıştı. Kerim'in ona sarılışı, kokusunu içine çekişi, alnından öpüşü gibi birçok şeyi hatırlıyordu. Paniği geçmişti. Dün gece çok güzeldi. Ama ne kadar doğru olduğunu bilse de bunu kabul etmeyi kendine yediremiyordu. Sessizce merdivenlerden aşağı indi. Kerim'in salondaki koltukta uyuyakaldığını gördü. Masada bir sürü alkol şişesi ve kadehi vardı. Belli ki o uyuduktan sonra içmişti bu kadar. Kerim'in uyuduğu koltuğun kenarına oturdu. Ellerini sakallarına götürdü. Yüzünde hafif bir tebessümle gezdirdi ellerini ürkekçe sakallarında. Eli tenine değdiğinde teninin ne kadar soğuk olduğunu fark etti. Biraz bakındıktan sonra battaniyelerin yerini bularak Kerim'in üstünü örttü iyice. Bu yaptığını anlarsa kim bilir kaç zaman dilinden düşürmeyeceğini biliyordu ama kıyamamıştı. Bir süre Kerim'i izledikten sonra eşyalarını toplayarak evden çıktı.
Etrafı iyice kolacan ettikten sonra arabasına binerek evine doğru ilerledi. Bir an "Mila..." diye irkilsede sonra onu bugün Serhan'ın okula bırakacağı aklına gelince rahatladı.
Kerim ise Merve gibi keskin bir baş ağrısıyla uyanmıştı. İlk başta ne olduğunu anlayamasa da daha sonra olanlar aklına geldikçe yüzüne kocaman bir tebessüm yayıldı. Tam Merve'ye bakmaya gidecekti ki üstündeki battaniyeyi fark etti. Bunu üstüne Merve'nin örttüğünü anlaması çok uzun sürmedi. Yüzüne çocuksu bir gülümseme yayıldı.
•••Merve, eve varmıştı bile. Koltukta oturup dün geceyi düşünürken aldığı mesajla yüzündeki o masum gülümseme birden solmuştu. Serhan, Oya'ya babalık tespiti davası açmıştı. Serhan Oya'ya savaş açtığını sanarken hesaba daha Merve'yi katmamıştı bile. Merve, telefonu aldığı gibi Serhan'ı aradı. Çıldırmış gibiydi. Sarmaşık, bu çocuğun Serhan'dan olduğunu duyamazdı.
"Sen nasıl babalık tespiti davası açarsın? Yaptıkların yetmezmiş gibi bir de o çocuğa soyadını mı vereceksin? Sen delirdin mi Serhan?"
"Bu seni ilgilendirmez, Merve."
"Serhan, o çocuğa soyadını veremezsin!"
"Ne yaparsın? Mila'yı mı alıp götürürsün yoksa yine... Göstermez misin çocuğumu?"
"Saçma sapan konuşma, Serhan!"
"Merve, ben o çocuğa soyadımı vereceğim, anladın mı?"
"Orası biraz zor."Merve, telefonu fırlatıp attı. Serhan'ın bu yaptığı bardağı taşıran son damla olmuştu.
Korkunç bir savaşın başlangıcıydı bu. Sarmaşık, bundan sonra iyice karışacak, çıkmaz bir yola sapacaktı. İşte her şey tam da burada başlıyordu. Peki, Kerim bu savaşta nerede duracaktı? Artık Merve'den intikam mı alacak, yoksa Merve'yi elde etmek için mi savaşacaktı? Artık bir karar vermeliydi.Merve, elinde kahve bardağıyla bahçeye çıktı. Kerim ise o sırada bahçede helikopter pistiyle alakalı Orkun'la konuşuyordu.
"Tamam, siz nasıl isterseniz Kerim Bey. İyi günler."
Kerim, arkasına döndüğünde Merve'yi gördü. Merve ise onu göremeyecek kadar meşguldü. Kerim, Merve'nin ne kadar gergin olduğunu sezebiliyordu. Gözlerini bir noktaya sabitlemiş, öfkeli bir şekilde oraya bakıyordu. Merve'nin kafasında bir şeyler tasarladığı belliydi. Merve, sonunda ne yapacağını bulunca hafifçe sırıttı. Eline telefonu alarak konuşmaya başladı. Kerim Merve'yi incelerken telefonunun sesiyle irkildi. Oya arıyordu.
"Alo, Oya."
"Ben vakıf için teşekkür edememiştim. Sağol."
"Ne demek."
"..."
"Senin sesin soğuk geliyor. Bir sorun mu var?"
"Serhan bana babalık tespiti davası açmış."Kerim, gözlerini bahçede telefonla konuşmayı sürdüren Merve'ye çevirdi. Her şeyi çözmüştü.
Sarmaşık'ı çok kanlı günler bekliyordu. Kerim tarafını seçmişti bile."Alo, Kerim orada mısın?"
"Burdayım. Diyecek söz bulamıyorum doğrusu."
"Benim kapatmam lazım. Hastam bekliyor. Tekrar sağol."(Kerim ve Oya'nın dizideki gibi bir arkadaşlıkları(!) var.)
Bölüm biraz geç geldi. Farkındayım. Bu aralar gerçekten çok yoğunum. Bu bölümden sonra Kerim ve Merve biraz daha yaklaşmaya başlayacak ama çıtayı çok yüksek tutmayın. Bu da size mini spoilerim olsun.