Başlarının üstünde hafif mayıs esintisiyle kıpırdayan yapraklar, üstüne oturduğu topraktan hissettiği saf soğuk ve kendini koruyan tek şey olan ağaçtan aldığı nefes sıcaklığı kadar bile belli olmayan ama bir o kadar da nemli olan bir sıcaklık. Bir de dizlerinde yatan Park Jimin. Dizlerinde yatan üşümüş, üstüne ceketini attığı, saçlarında ellerini gezdirdiği, burnunu sıcak tutmak için Taehyung'un karnına sürten güzel, en güzel Park Jimin.
"Sonra Jin'in kadına ne söylediğini duydun mu? Üzgünüm hayatım, ama neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim yok. Ve bunu söylerken üzerinde kadının kocasının kravatı vardı." Jimin duydukları karşısında kendini tutamayıp kafasını arkaya atarak gülmeye başladı, Taehyung vibrasyonları bedeninde hissediyordu.
"Gerçekten inanamıyorum. İçeri girince onu uyardığımı söylemiş miydim? Bari bugün yapma, pis sürtük," dedi Jimin aslında hiçbir kötü duygu barındırmayan bir tonla, Taehyung da bunun farkındaydı. Jin'in kiminle ne yaptığı kendi işiydi. Ama evli kadınların eşleriyle yatınca, hem de bir düğünde, en yakın arkadaşlarından birinin düğününde, bu hem de biraz o kadının da işi oluveriyordu.
Taehyung elleriyle ceketi yeniden Jimin'in omuzlarına çekti, buraya geldiklerinde güneş daha yeni yeni batmaya başlıyordu ama artık yıldızlar birer elmas gibi tüm ulaşılmaz güzellikleri ve asaletleriyle kendi tahtlarından yere göz kırpıyorlardı, güneş de artık perdeleri çekmiş olduğundan sıcaklık da küstü havaya, ortalık kışın ayazını üzerinden daha yeni atmaya başlayan rüzgara kalmıştı. Taehyung Jimin'in çabuk üşüttüğünü biliyor, bunu ne kadar belli etmemeye çalışsa da ara sıra titrediğini görebiliyordu, Jimin'in de zaten üzerindeki dikkatten şikayetlendiği yoktu.
Taehyung ellerini Jimin'in yanaklarına koyarak, "Çok soğuksun," dedi.
Jimin de kafasını ellerinden uzaklaştırarak, "Hayır, senin ellerin buz gibi," dedi kurnaz gülümsemesiyle. Taehyung'un çimlerin üstündeki elini iki elinin arasına alıp ısıtmaya başladı. Taehyung ellerinin bu kadar sıcak olduğuna şaşırmıştı ama şaşırdığını belli etmedi.
"İçeri girmek ister misin? Uzun süredir buradayız, insanlar merak etmiştir," diye önerdi Taehyung.
"Hayır, içeri girmek istemiyorum."
"Neden?"
"İçeride gerçek hayat yeniden başlayacak."
Taehyung konuşmayı devam ettirmek, böyle bir günde gerçek hayattan kaçmak istemesi için ne gibi bir sebep olabileceğini sormak istiyordu, ancak Jimin'in tonundaki nihailiği bozmaya cesaret edemedi, bu ton, soru sormayı kesmesi gerektiğini, huzuru bozmaması gerektiğini söylüyordu, ve Taehyung Jimin'i dinlemekte her zaman çok iyi olmuştu, dinlememesi gerektiği zamanlarda bile, maalesef.
"Sen üşümüyor musun? İstersen al ceketi," dedi Jimin kızarmış burnu, hafiften sulu gözleriyle. Taehyung yüzündeki sevgi dolu gülümsemeye engel olamayıp eliyle Jimin'in burnunu sildi. Jimin utanıp yüzünü geri çekmemişti, başkası yapsa bunun yapılmasına izin vermezdi, Taehyung bu tür küçük ama kendini özel hissettiren anları birer zafer olarak değerlendiriyordu, kimin veya neyin üzerinde, bundan henüz emin değildi.
"Sence bu cekete şu an kimin daha çok ihtiyacı var?"
Jimin hala ellerinin arasında tuttuğu, yüzükleri ile oynadığı Taehyung'un elini bırakmadan, "Senin," dedi dudağının altından gülümseyerek.
"Ukala," diyerek arkasını iyice ağaca yasladı Taehyung.
"Kaç saattir burada mısınız?" dediği duyuldu bir sesin, Taehyung başını kaldırdığında yakasındaki yarı açık papyonu, elinde tuttuğu siyah ceketi ve dar siyah pantolonuyla Namjoon'un onlara doğru gelmekte olduğunu gördü. Jimin başını kaldırıp gelenin kim olduğuna baktıktan sonra başını yeniden Taehyung'un dizlerine bıraktı, gülümsemesi kaybolmuş, yerini ciddi bir ifade almıştı. Oyunun en güzel yerinde annesinin gelip eve gitmeleri gerektiğini söyleyen küçük bir çocuğunkini andırıyordu ifadesi. Ellerinin arasındaki elini çekmek istedi Taehyung fakat Jimin bırakmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love, it lingers ➸ vmin
Fanfiction"Birine tüm kalbini verirsen, ve o da bunu istemezse, kalbini geri alamazsın. Sonsuza kadar gitmiş olur."