II

2.3K 253 64
                                    

Kafası aniden yaslandığı cama değdiğinde soluk bir sızıyla gözlerini açtı ve güneşin yavaş yavaş batmaya başladığını, gökyüzünün kırmızı, pembe ve turuncu karışımına boyandığını gördü. Jeongguk dikkati tamamen yolda arabayı kullanmaya devam ediyordu, Taehyung'un uyandığını henüz fark etmemişti. Taehyung hafif bir uyku sersemliği ile bir süre onu izlemeye daldı ve güneşin batan ışığının altında ne kadar güzel göründüğünü düşündü, sıradan güzel değil, düzgün yüz hatlarıyla güzel anlamına gelen bir güzellik değil, dönüp defalarca bakma isteği uyandıracak bir güzellik. Taehyung da uyanışının farkında olmamasından yararlanarak izlemine devam etti, sanki onu ilk defa görüyormuş gibi bir duyguya kapılmıştı. Dikkatle çatılmış kaşları, düz bir çizgiye bürünmüş dudakları, direksiyondan güçlü bir tutuşla yapışmış kolları, bunlara rağmen her zaman yumuşak ve parlak bakışları. Jeongguk içinde hem geceyi hem de gündüzü barındırabilen nadir kişilerdendi.

"Uyandın mı?" diye sordu aniden, bakışları hala yoldaydı, Taehyung irkilerek başını kaldırdı.

"Evet, varmamıza çok mu kaldı?" diye sordu, çünkü yolda olalı neredeyse beş saat olması gerekirdi.

"Çok az kaldı, istersen sen uyu, vardığımızda uyandırırım seni."

Namjoon ve Jimin'in İtalya'daki balaylarından dönmelerinin üzerinden üç gün geçmişti ki Namjoon onları aramış ve hazırlanmalarını istemişti. Jimin ile birlikte sabırsızlıkla gelmelerini bekliyorlarmış. Aslında birlikte gelmeyi düşünüyorlarmış ama bazı plan değişiklikleri nedeniyle önceden gitmeleri gerekmiş. Taehyung da haberi alır almaz Jeongguk'a bildirmişti ki Jeongguk bu haberi Taehyung'un beklediğinden daha heyecanlı ve neşeli bir şekilde karşılamıştı. Taehyung da heyecanlıydı, ve belki de neşeli. Uzun süre sonra ilk kez Jimin'i görecekti ve sadece çok değişmemiş olmasını umuyordu. Sanki yanında geçirmediği bir ay içerisinde köklerine kadar tanıdığı en yakın arkadaşı tamamen değişip yerine başka biri geçebilirmiş gibi. Korkusunun muhtemelen ana nedeni bu süreç içerisinde irtibat kurmamış olmalarıydı, kurulmuş olsa bile kısa ve geçiştirici cümleler, Taehyung da onları rahatsız etmek istememiş ve bu sırada da kendini işinin son günlerine vermişti. Günlerini daha çok Jeongguk ile geçirir olmuştu. Ve Hoseok ile.

Hoseok oldukça ferahlatıcı biriydi, onun etrafında olmak sorunların umursanmadığı bir dünyada olmak demekti, sorunlarını umursamadığından veya derdini paylaştığında en anlayışlı bakışlarla kalbini senin için açıp her kelimeni dikkatle dinlemeyeceğinden değil elbette, bir süreliğine her şeyi unutup hiç var olmamışlar gibi davranmanın iyi geldiğini hissettirebiliyordu sadece, kendi sorunlarıyla da bunu yapıyordu, böyle bir duygu bastırılmasının pek sağlıklı bir yöntem olmadığını ikisi de biliyorlardı. Her hayal kırıklığını, üzüntüyü, öfkeyi, sivri dişli canavar kılığında üzerlerine gelen her koyu duyguyu bodruma kapatıyorlar ve bodrumdan gelen korkunç, duvarları delip özgür bırakılma hissiyle yanıp tutuşan haykırışları duymuyormuş gibi yapıyorlardı, ta ki kapı kırılıp çevrelerini sadece siyahlar ve sivri dişler sarana kadar. Bu korkaklıktı. İki korkak birlikte daha cesur olurdu. O yüzden iyi anlaşırlardı.

"Jimin'le konuştun mu?" diye sordu Taehyung, kendini düşüncelerinden ayırmak girişiminde bulunarak.

"Evet, arabayı yavaş sürmemi söyledi. Yolda uyumayı seviyormuşsun."

Taehyung kafasını yeniden pencereye yaslayarak gülümsemesini gizlemeye çalıştı. "Yanımda olmadığında bile annem gibi davranıyor."

"Alışkanlık olsa gerek. Yedi sene az bir süre değil."

"Üç sene de az değil. Ben de sana annelik taslayacağım o zaman," dedi Taehyung, Jeongguk'un saçlarını karıştırarak.

"Zaten yapıyorsun," dedi Jeongguk, kıkırdayıp dokunuşlardan uzaklaşmaya çalışarak.

love, it lingers  ➸ vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin