Önüne atılan iki demir paranın çıkarttığı ses yüzünden kapattığı gözlerini tekrar açtı. Paraları alıp cebine koyarken "Güzel bu gün de karnımı doyurabileceğim." dedi ve tekrar gözlerini kapattı. Amacı uyumak değildi, kimse fark etmesede dilenci bir şeyler düşünüyordu. Düşündüğü şey ise geçen son bir kaç senesiydi.
Tam olarak 2 senedir hergün aynı yere gelip, akşama kadar oturup dilencilik yapıyordu. Ondan öncesini ise ne kendisi ne de bir başkası hatırlıyordu.
Dilencinin üstünde yırtık bir gömlek ve pantolon, kafasında beyaz olan rengi gri ye dönmeye başlamış eski bir bere ayağında ise kirli botları vardı. Yüzü tam olarak görünmese de daha 20 li yaşlarında olduğu anlaşılıyordu. Uzun ve siyah saçları beresinin dışına çıkıyordu, gözleri soluk yüzü ise yara ve kirle doluydu.
Dilenci gözlerini tekrar açıp etrafa baktığında havanın kararmaya başladığı fark etti. Derin bir nefes alıp ayağa kalktı ve elini cebine atıp paraların yerinde olduğu kontrol etti.
Her gün yaptığı gibi bu gün de fırına doğru gidiyordu. Yaklaşık 5 dakika yürüdükten sonra fırının kapısını açıp içeri girdi. Arka tarafta yeni ekmekleri pişiren fırıncı kapının açıldığını duyunca elini önlüğüne sildi ve ön tarafa geldi ama dilenciyi görünce kaşları çatıldı ve sert bir şekilde "Yine mi sen! Dün söylemiştim ama sanırım sen anlamadın. Borçlarını ödeyene kadar sana ekmek yok." dedi.
Dilenci sakin bir şekilde "Merak etme bu gün param var." dedi ve fırıncının önüne 4 gümüş ve 3 demir para bıraktı. Fırıncı hemen paraları aldı ve "Bunlar borçlarını ödemeye yeter." dedi. Dilenci bir süre bekledikten sonra "Eee ekmek vermeyecek misin?" dedi.
Fırıncı tekrar kaşlarını çatarak "Başka paran var mı?" diye sordu. Dilenci ellerini cebine atıp kontrol ettikten sonra kafasını olumsuz anlamda sallayarak "Yok." dedi.
Fırıncı arkasını dönüp giderken "O zaman benim de sana vericek ekmeğim yok." dedi.
Dilenci, fırıncının kararlı olduğunu görünce çaresiz bir şekilde dışarı çıktı. Yırtık kıyafetlerinin içine dolan soğuk hava yüzünden hafifçe titredi ve hızlıca kasabanın dışında kalan yıkık evine doğru yürümeye başladı.
Dilenci içinde fazla bi eşya olmayan yıkık evine geldiğinde yatak amacıyla kullandığı eski mindere uzandı. Karnından gelen gurultuları önemsemeden uyumak için gözleri kapattı ama 5 dakika sonra kapının dışından kalın bir erkek sesi duyuldu.
"İçerde kimse var mı?"
Ses her ne kadar kalın olsada nazik bir şekilde söylenmişti. Dilenci kapının arkasındaki sese cevap olarak "Geliyorum." dedi ve ayağa kalktı. Kapıya doğru yürürken aklından "Bana zarar vericek birisi olsa içeri sessizce girmeye çalışırdı. Bakalım derdi neymiş." diye geçirdi ve kapıyı açtı.
Kapının arkasından seslenen kişi Kraliyet Muhafızlarının komutanıydı. Dilenci hemen kafasındaki bereyi düzeltip kafasını yere eğdi. Komutan sakince " Rahat. " dedi ve içeri geçip elindeki gaz lambasını masaya bıraktı.
Dilenci ise komutanın içeri girmesi üzerine hemen kapıyı kapatıp yerdeki minderi göstererek, titreyen bir sesle "Bu-Buyrun, her ne kadar size layık olmasada, ağırlayabileceğim en iyi yer burası." dedi.
Komutan yerdeki mindere bakmadan "Buraya oturmaya değil, önemli bir meseleyi konuşmaya geldim. SUA." dedi.
Dilenci yani Sua komutanın adını baskılı bir şekilde söylemesi üzerine kimliğinin ortaya çıktığını anladı ve konuyu hemen değiştirmeye çalıştı.
"sizinle konuşmak benim için büyük bir şereftir lakin bir mahzuru yoksa Sua'nın kim olduğunu sormak istiyorum."
Komutan hafifçe gülümseyip kafasını iki yana sallayarak "Hala kimliğini gizlemeye çalışıyorsun. Her şeyi öğrendim Sua, herşeyi. Önceki hayatında ne yaşadığını nerden geldiğini, aileni, mesleğini, hatta bi çocuğun olduğunu bile öğrendim Sua." dedi ardından derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti "Bundan sonra senin dilencilik yapmana izin veremem Sua. Sen dilencilik yapıcak kadar sıradan birisi değilsin. Tamam belki yanlış kararların yüzünden Kralın özel ordusu olan Kubarların dağılmasına neden oldun ama bunların hepsi geçmişte kaldı. Biz sana tekrar bir şans vererek orduda görev almanı istiyoruz. Sen daha çok gençsin buna rağmen sayısız tecrübeye sahip olduğuna eminim. Bildiklerinin yarısını öğrettiğin özel bir ordu kursan kimse önümüzde durumaz. Senden tek isteğim kralla konuşup orduda görev almak için başvurmak. Ayrıca buraya gelmeden önce kralla senin hakkında konuşup sana kefil olabileceğimi söyledim. Böyle bir şans bir daha eline geçmez."dedi.
Sua beresini çıkartıp elini ensesine götürdü ve bu krallığa gelmeden önceki hayatını hatırlamaya çalıştı. Karmaşık duygular içinde parça parça anıları hatırlamaya başladı. Hydrası, arkadaşları, babasının kendisine yaptıkları, annesi ve kardeşleri, Tia ve son olarak sadece bir kez gördüğü oğlu gözlerinin önünden film şeridi gibi geçti ve ağzından tek kelime çıktı. "oğlum."
Komutan uzun süredir olduğu yerde düşünen Sua'nın omzuna elini koyup "Merak etme oğlunu bulucağız ama önce kendini toparlayıp eski formuna dönmen lazım. Bu halinle küçük bir çocuk bile kavgada seni yener." dedi.
Sua, komutanın söylediklerini duymamıştı bile. O sırada zihninde intikam için harlanan ateşin çanları çalmaya başlamıştı. Kendini toparlayınca komutanın önünde diz çökerek" Lütfen beni orduya alın." dedi.
Komutan Suayı kaldırarak" Benim amacım da zaten buydu, istersen şu an bile saraya gidip sana temiz giysiler ve güzel bir ev ayarlayabiliriz. Yarın ise orduda düşük rütbeli bir komutan olarak göreve başlayabilirsin." dedi.
Sua az önceki halinden eser kalmamışcasına kararlı bir şekilde " Lütfen gidelim. " dedi.
Komutan yüzünde hafif bir gülümsemeyle" Beni takip et o zaman dedi. " ve ikili evin birkaç metre ilerisinde duran 2 ata binip saraya doğru yol almaya başladılar.
Yaklaşık 20 dakika sonra saraya ulaşan ikili atlardan inip sarayın kapısından içeri girdi. Komutan kral yardımcısının yanına gidip " Kral ile görüşmem gereken özel bir mesele var, müsait mi." dedi.
Yardımcısı hemen oturduğu yerden kalkıp kralın odasına girdi, ardından komutana dönüp "Kral sizi bekliyor." dedi.
Komutan ve Sua açılan kapıdan içeri girip kralın önünde diz çöktüler ardından doğrulup oldukları yerde beklemeye başladılar bu sırada kral elindeki kağıtları masanın çekmecesine koydu ve oturun dedi ardından komutana dönüp "Bana bahsettiğin kişi bu mu?" diye sordu.
Komutan Sua'ya bakarak "Evet efendim."dedi.
Kral bir kaç saniye Sua'yı süzdükten sonra komutan dönüp " Ben senin kadar emin olamadım Tegan sen her ne kadar kefil olsanda çok zayıf, duruşu ürkek, kendine güveni hiç yok. Daha kendine güvenemeyen bir kişiye ben ordumu emanet edemem." dedi.
Komutan sakin bir şekilde ama ikna edici bir ses tonuyla "Efendim, Sua bu kadar genç olmasına rağmen geçmişte çok fazla başarıya sahip birisi. Son zamanlarda yaşadığı sıkıntılar ve bir kaç sorun yüzünden bu halde. Sizden bir kaç gün rica ediyorum eminim kendisini toparlayıp ilerde bizim için çok önemli bir komutan olacaktır. " dedi.
Kral iç çekip masasındaki bir kaç dosyayı karıştırdı ve ardından " Peki Tegan , kendisini toparlasın ardından buraya gelin tekrar konuşalım. " dedi ve devam etti " O zamana kadar kışlada kalsın. Çıkabilirsiniz. "
Komutan ve Sua ayağa kalkıp Kralı tekrar selamladıktan sonra açılan kapıdan dışarı çıktılar.
Sarayın kapısından da çıktıkdan sonra Komutan Sua'ya bakarak cebinden küçük bir kese çıkardı ve Sua'ya uzatarak "Yarın sabah pazara gidip üstüne yeni giysiler al." dedi.
Sua uzatılan keseyi alıp cebine koyduktan sonra Komutan "Şimdi beni takip et kışlada sana bir yatak ve zırh ayarlayalım." dedi ve gecenin karanlığında kayboldular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ETALAS
FantasyKimsenin kaçacak yeri kalmadı, herkes bana tek tek hesap verecek. Artık hesaplaşma zamanı. Sönen bir intikamın külleri, rüzgarla savrulup kendi kıyametlerini yaratacak.