Tanışma

17 4 0
                                    

Merhaba sevgili okurlar. Öyküme kendimi tanıtarak başlamak istiyorum. Ben bir kitabım, türüm roman. Yazarım yıllar önce öldü, çevirmenimse son günlerini yaşıyor. İstanbul'da küçük bir matbaada oluştururdum. Yayınevim kapatıldı. 1964 basımıyım, bazılarına göre anlayacağınız. Size hayat hikayemi anlatmak istiyorum. 

Biraz önce de belirttiğim gibi 1964 yılı basımıyım. İstanbul'da küçük bir matbaada basıldım. Uzun süre satılamadım. Büyüklerim fazla tutan kitaplardan olmadığımızdan bahsediyordu. İlk zamanlar buna anlam veremesem de depoda kaldıkça ne demek istediklerini çok iyi anladım.

Yaklaşık 6 yıl depoda kaldım. Tozlanmıştım, sayfaları sapsarı ve yıpranmış hâldeydi. Benimle aynı baskıdaki tüm kitaplar bu hâldeydi. Bu arada depoda benim baskımdan kalan 850 kitap var. Depoda bizim dışımızda birçok kitap vardı.

Popüler Batı kitaplarını hiçbir zaman sevemedim. O süslü kapaklı, simli, kokulu kitaplar en fazla 2 hafta dururdu depoda. Yok satarlardı. Bizimle muhatap dahi olmaz, kendi aralarında konuşurlardı yalnızca.

Test kitapları da onlardan çok farklı değildi. Sayısal kitaplar sözelleri aşağılar, sözel kitaplarsa onların yalnızca sayılardan ibaret olmasıyla dalga geçerdi. Genel olarak test kitapları bize yukarıdan bakardı.

En çok şiir kitapları ile iyi anlaşırdık. Onlar da istisnalar dışında bizim gibi çok satmayan kitaplardı.
Satılmayan kitaplar olarak bizse köklü dostluklar kurduk aramızda. Felsefe kitapları, romanlar, öyküler bayağı güzel bir dostluk kurmuştuk. Hepimiz her ne kadar satılmak istesek de bir yandan hâlimizden memnunduk. Bir sahibimiz olması ne demek bilmiyorduk ancak kendi aramızda çok iyi anlaşıyorduk.

Her zamanki gibi sohbet ettiğimiz bir gün deponun kapısı açıldı. Çok satan kitaplar umutla görevlilere bakıyordu. Görevliler bize doğru yöneliyordu.  Görevlilerden biri 850 kitaptan rastgele 90 tanesini aldı bir poşete koydu. Yanındaki arkadaşına "Şunları al, civardaki kütüphanelere dağıt; 2 3 tane de kendine al çocuklarına verirsin." dedi.  760 kitap kalmıştık. Üzerinde tekerlekler olan küçük bir konteynere yüklendik. Her yer depodaki gibi kapkaranlıktı. Ne yaşadığımız hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Aramızda tartışırken bir arkadaşımız 1964 senesini hatırladı. O sene depoya gelişimi de buna benzer bir yolculukla olmuştu. Sarsıntılı bir yolculuk geçirirken başımızdan ne geçeceği hakkında en ufak bir fikrimiz bile yoktu.

Sarsıntı kesildi. Kamyonetin kapısı açıldı ve indirildik. "Geri Dönüşüm Tesisi" yazan bir tabela gördük. Kağıtlar, metaller, plastikler gibi birçok tabela vardı içeride. Çevremde birçok kitap, dergi, gazete vardı. Hepsi de üzgünce birbirlerine bakıyorlardı. Sonlarının ne olacağını bilmeyen yoktu.

Sahi bu kadar mıydı? 54 yıl... 54 yıl bir kitap için uzun bir ömürdü ancak sahipsiz bir 54 yıl çok boş. Bazı kitapların okunduktan sonra sahip değiştirdiğini duymuştum. Acaba nasıl bir duyguydu? Benim bir okurum dahi olmamışken, bazı kitapların birçok okuru oluyordu. Büyük bir hüzün kapladı içimi. Hepimizde vardı bu his. Konuşmasak da hissediyorduk. Aniden aklıma başka kitaplara kağıt olacağım geldi. Acaba bu, beni ölümsüz kılar mıydı? Kimi kandırıyordum! Dünya'da yok olan bir şey yoktu aslında her şey dönüşüyordu. Sadece ani olmuştu bu benim için. Yırtılarak, unutularak çürüyerek ölsem bu kadar üzülmezdim sanırım. Kamyonetin kapısı açık vaziyette sonumuzu beklemeye başladık.

Yaşlı Bir Kitabın Öyküsü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin