Yoongi az kalsın bayılıverecekti. Hatta kesinlikle bayılacaktı.Gözlerini kapatıp elini alnına götürdü. Okulun en ücra köşelerinde ağlamak ve içini büyük heykelin hemen yanı başında ölmüş olan -Yoongi'ye göre ölmemişti çünkü hâlâ gözlerinin içindeki parıltıyı görebiliyordu. Tabii onların farenin vücudundaki zehirli oksitler olduğunu göz ardı edersek bu bir problem değildi.- fareye dökmek amacıyla gittiği yerdeki her zaman eli alnında baygın gözlerle yukarı bakan içerli kadının tablosunun içinden çıkmış gibi hissediyordu. Tam anlamıyla baygın ve içerli.
Bir kere bir insanın hayatında bu kadar şanssız olmasının imkanı yoktu. Nerede olduk olmadık şey varsa aslında Ron Weasley'in de dediği gibi, bela onları- pardon onu buluyordu.
Her seferinde tuvalete gitmek için gecenin bir körü uyandığında Peeves'ın yaptığı bir şaklabanlığın suçunu Msr. Norris sayesinde üstünde buluyordu, her seferinde iksir derslerinde kazanı bir arıza çıkarıyor ve yüzüne fazlasıyla yakıcı şeylerin sıçramasına sebep oluyordu, derse yetişmek için merdivenlerden çıkarken sanki merdivenler ona garezleri varmış gibi dönüp, sallanıp, yer değiştirip okulun taa diğer ucuna gitmesini ve derse geç kalıp yarım metrelik ceza ödevi almasını sağlıyordu. Bunlar her zaman yaşadığı şeylerdi. Ama Ölüm Yiyenler'in peşinde olması şanssızlığını bir ayna gibi yüzüne vuruyordu. Ve bu şimdiye kadar yaşadıklarının en fazlasıydı. Okulun barbarlarının laflarına, hakaretlerine hatta yatağının içini tezek bombası ile doldurmalarına katlanabilirdi. Ama bu olmazdı. Ölüm ile burun burunaydı -Voldemort'un burnunun olmaması da cabasıydı-.
Ölmek normal bir şeydi aslında, daha bugün kafası koca bir top sayesinde kopacaktı, daha öncesinde Astronomi kulesinden aşağı düşecek ve ikinci sınıfta Adamotları sayesinde beyni eriyecekti. Ama ölümle karşı karşya olduğunu bilmek ve bunun yatağında sakin sakin uyurken gerçekleşeceğini değil de korkutucu maskeli insanlar tarafından gerçekleşeceğini bilmekti yüreğini ağzına getiren.
Gözlerine yaşların iyice dolduğunu hissettiğinde yere Hogwarts'ın ayaklı fosforlu Hummel temsilcileri gibi çöküp gözyaşları onu boğana kadar ölmek istedi. İçinde gittikçe büyüyen bir yumru ve onun beraberinde getirdiği bir sıkıntı vardı. Damarlarında alyuvar alyuvar ilerleyip vücudunu ele geçiriyor, her zamanki gibi mosmor kesilmesini sağlıyordu. Kesinlikle ölmek istiyordu.
Aptal, diye geçirdi içinden, ölmekten korktuğun için ağlamıyor musun zaten?
Seokjin ise bunu Yoongi'ye göstermenin yanlış bir karar olduğunu daha yeni anlamış, telaş yapmaya başlamıştı. Çocuğun sosyofobili olduğunu biliyordu, pekala bunun sosyofobiyle bir alakası yoktu ama buna bağlamak istemişti. Ya da direkt olarak Yoongi'yi korkutan kişinin kendisi olduğunu düşünmek istemiyordu.
Yoongi'nin omuzlarının sarsıldığını görünce kendisine içten bir küfür -hay ağzıma tezek bombası sokayım ben- ettikten sonra korkarak ona yaklaştı. Elini omzuna koyduğunda çocuk hıçkırıklarını serbest bırakarak ağlamaya başladı. Gözlerinden yaşlar fışkırıyor elleri onları silmek için sürekli olarak yüzüne gidip geliyordu. Çıkardığı sesler bir kedininki gibi kısık kısıktı.
Seokjin gözlerini iri iri açıp ona baktı. Ne olmuştu şimdi?
"Hey, Yoongi, sakin ol hacı. Bak bunu sana üzül diye göstermedim. Sadece bir şeyler yapmamız gerek." Diğer elini de çocuğun omzuna koydu. "Dumbledore ve McGonnagall'a söylemeliyiz."
"B-ben yapamam." dedi Yoongi burnunu kol yenine silerken. "Öldürürler beni Seokjin."
"Hayır hayır. Öyle bir şey olmayacak Yoongi, endişelenme." dedi Seokjin birinin ölme düşüncesi içinden Neredeyse Kafasız Nick geçmiş gibi hissetmesine neden olurken. Ayrıca kalbinin küçük bir köşesinde küçük bir sızı oluşmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
absorbe proteus | yoonjin
Fanfiction"i solemnly swear i am up to protect you." Min Yoongi'nin Hogwarts'taki hayatı normaldi. Tabii bir sosyofobiliye göre. Bunun için onu yargılayamazdık. Her gün söylenilen onca kötü söz ve atılan onca kötü bakışa kim onun gibi dayanabilirdi ki? O sade...