1| Bambu Ağaçları

199 31 39
                                    


Yoongi'nin kafası çoğunlukla basmazdı. Özellikle astronomi derslerinde.

Mars'a teleskobuyla bakıp üzerindeki kraterleri saymak onun için boşa vakit kaybıydı, özellikle de Jimin'i izlemek dururken.

Sarı saçlı altın çocuk her zaman olduğu gibi dersinde profesörünü dinliyor ve yanından asla ayırmadığı parşömen kağıdına tüy kalemini oynatarak notlar tutup yüzünü ciddi bir ifadenin bürümesini sağlıyordu. Yüzünün önüne gelen saçlarını sürekli olarak düzeltme ihtiyacı duyup ellerini teleskobundan çekmek durumunda kalıyordu. Dudaklarını ise ara sıra ısırıp etrafındaki çoğu kişinin derse olan ilgisini çekip sömürüyordu. Mars'ı veya Venüs'ü incelemek yerine gün boyu Jimin'i inceleyebilirlerdi.

Tekrar söyleyelim, Yoongi'nin kafası çoğunlukla basmazdı. Özellikle de Jimin'in nasıl bu kadar güzel olduğunu. Onun erkek bir veela* olduğunu düşünürdü.

Sanırım haksız da sayılmazdı.

"Yoongi, dinle şu dersi. Profesör ceza verecek." dedi Hoseok yan tabureden uzanıp bacağını çimdiklerken.

Yoongi acıyan bacağını ovalayıp ona döndü. "Zaten bu saate Astronomi dersini koymuşlar, bundan kötü ceza mı olur?"

"Aptal herif, keşke gecenin birinde Astronomi dersi işlemesek diye yıllardır kulağımın dibinde mahfışt gibi vızıldayan sen değil misin? Al işte erkenden işliyoruz bugün."

"Ben alışmıştım o düzene," diye mırıldandı Yoongi. Gözleri tekrardan Jimin'e kayarken. Yoongi kendisini su gibi aşk iksiri içmişçesine aşık hissediyordu. Ne zaman Jimin'e baksa kalbi, akşamları ana yemekten sonra ev cinleri tarafından servis edilen etli puding gibi yumşacık oluyordu. Kendine has düşüncesiyle bu duruma Jimin Etkisi diyordu.

"Dersi dinle." Hoseok teleskobunun önüne konumlandırdığı bir ayağı kısa olan taburesini biraz kaydırdı. Ayağının kısa olmasının sebebi kesinlikle Peevees'ın işsizliklerinin sonucuydu. Onun her zaman, ah bir gün şu çocuklar üstü açılmış salondan taburelerinin kısa ayakları yüzünden aşağı düşseler de kafamı dinlesem diye içinden geçirdiğini bir ruh olmasına rağmen hissedebilirsiniz. Kabul etmeliyiz, bu biraz ürkütücüydü.

Ama daha ürkütücü olan bir şey vardı ki o da Profesör Sinistra'nın delici bakışlarıydı.

"Bay Min dersimi dinleyecek misiniz yoksa size yarım metre boyu parşömen ödev mi vermem gerekir?"

Yoongi yayılıp ellerini çenesinin altına koyduğu taburede dikleşip. "Hayır Profesör." dedi. Sınıfın tüm ilgisinin üzerinde olduğunu hissedebiliyordu ve bu iyi değildi. Parlak, renkli ve alayla bakan gözler bedeninde geziniyordu. Bir açığını bulup laf atmak istiyorlardı. Kalbini kırmak, üstüne bir de içten kahkahalarını ikram etmek istiyorlardı.

Tırnaklarının ve dudaklarının renginin çekilmişti bir anda. Soğuk terler ise ensesinden aşağı doğru yol katediyorlardı.

Rawenclaw'dan Stefan Jackson'ın arkadaşlarıyla gülüşüp 'Aptal' diye mırıldandığını duymuştu. Elini ensesine atıp kendisini sakinleştirmeye çalıştı.

Sorun değil, sadece gereksiz birinin ağzından çıkan gereksiz lakırdılar.

Kimse şu anı önemsemiyor, hatta belki iki dakika sonra unutacaklar.

Sadece bir uyarı, bu kadar abartmana gerek yok.

Parmak uçlarının kış aylarındaki Büyük Göl kadar soğuduğundan emindi artık. Akan terlerin ise birer buz parçacıklarına döndüğüne.

Tam kendisini kaybedip titremeye başlayacağı sırada sırtında sıcacık bir el hissetti.

Sadece hissetmekle kalmadı, elin sıcaklığını, hissettirdiği güven duygusunu alıp endişelerini ve ona söylenmiş hakaretlerin bulunduğu kalbine işledi. Bir an kalbi hızlandı. Her zamanki gibi korktuğunda ya da heyecanlığında vücudunun verdiği tepki değildi bu. Sanki kalbin içindeki küçük yaratıklar orada içeri yeni bir duygu alınmasına şaşırmışlar da neler olduğunu öğrenmek için ayaklanmışlar gibiydi. Hepsinin bir anda kalbe yeni giren bu duyguyu görmek için koşuşturması sonucunda oluşan ayak sesleri de kalbini iki kat hızlandırmıştı. Evet kesinlikle böyle olmuştu. Cinperilerin kalbinde Quidditch oynayacakları yoktu ya!

absorbe proteus | yoonjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin