2

989 99 12
                                    

''Fletch, kahvaltı hazır!'' Nirvana logolu üstümü hemen üzerimden geçirdim ve saçlarımı aynanın karşısında düzelttim. Kaçma girişimimin üzerinden bir hafta geçmişti, ama Alex'i ve dediklerini unutamamıştım.

Belki de şansımı denemeliydim. Belki de annem artık lanet olasıca gururunu kırar ve beni babamın yanına gönderirdi?

Kapımı açıp mutfağa yöneldim. Annemle şimdi konuşacaktım. Beni görünce gülümsedi ve krepleri tabaklara dağıttı. ''Otursana. Seviyorsun diye krep hazırladım. İki gündür kahvaltı etmeden okula gittiğinin farkındayım.'' Gülümseyerek masaya oturdum. Ona nasıl söyleyecektim ki? Kesin ondan bıktığımı falan zannedecekti. Klasik alıngan annem. Öksürünce başımı kaldırıp ona baktım, gülümseyerek ''Ne düşünüyorsun?'' diye sordu.

Güldüm ve krebimi yavaşça kestim. ''Bir şey düşünmüyorum, anne.''

''Evet, düşünüyorsun. Düşünürken hep elini boynuna koyarsın, Ashton. Eğer arabanı geri istiyorsan, bunu konuşmuştuk. İlk önce eve geç geleceğin zaman bana haber vermeyi öğrenmen gerekecek.'' Ah, bu arada annem arabamın anahtarlarını elimden almıştı.

Çatalı masaya koydum. ''Anne.''

''Ashton?''

Derin bir nefes aldım. ''Ben babamın yanına gitmek istiyorum.''

Elleriyle başını ovarken ''Ashton, bunu konuşmuştuk.'' Dedi.

Sesim yükselmeye başlamıştı bile. ''Anne, anlamıyorsun. Burada daha fazla kalmak istemiyorum.''

Sinirli bir şekilde güldü. ''Ama kalacaksın.'' Sinirlenmeye başlıyordum.

Ayağa kalktım. Gülümsedim, ama ne kadar gerçek olduğu tartışılabilirdi. ''Sana afiyet olsun.''Hızlıca yukarı çıkarken duyduğum tek şey metalin porselene çarpış sesiydi.

Çok sinirliydim. Artık on sekiz yaşındaydım. Benim hakkımda kararlar vermeye hakkı falan yoktu.

Hepsi Alex'in suçuydu. O lanet olasıca aptalı dinlemeseydim bunların hiçbiri olmayacaktı ve yeni hayatıma giriş yapmış olacaktım, bencil anneme açıklama yapıyor değil. Tamam, belki biraz bateri çalarsam gevşeyebilirdim. Zaten o lanet olasıca eziklerin bulunduğu okula gitmek gibi bir niyetim yoktu. Bagetleri elime aldım ve iki kere davula, sonra zile vurdum.

Davul.

Davul.

Zil.

Trompet.

Gittikçe hızlanıyordum ve daha sert vuruyordum. Gözlerimi kapattım.

Davul. 

Davul.

Zil.

Trompet.

Çalmaya devam ettim, her şey aklımdan yavaşça siliniyordu. Alex'in yeşil gözleri dışında. Bagetleri hareket ettirmeyi kestim. O garip, sadece hayatınızda bir kere tanışabileceğiniz türden bir insandı. Gülümsedim. Arkadan bir ses duyunca arkamı döndüm, annemdi. ''On bire kadar hazırlanabilir misin? Ona göre bilet alacağım.'' Güldüğümde o da gülümsedi.

Tanrım, annemi seviyordum.

chicago || irwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin