25.08.2013 / Cumartesi
Saat: 02.30
Bir veda yazıyorum şuan da. Kırık, dökük, şaşkın bir veda. Hani her buluşmamızdan, randevumuzdan sonra söylerdik ya 'bir daha ki sefere' diye bir daha ki severleri yanıma alıyorum. Bizi plansız bırakıyorum. Sessizliğe bürünüyorum. (yalan) Aslında ağlıyorum.
Tuhaf biliyorum. Kızacaksın bana farkındayım. Dayanamıyorum.. Katlanamıyorum. Nasıl düzelirim bilmiyorum.
Kaçıyorum. Tüm gelecek zaman eklerini yanıma alıyorum. Bizim için lugatımdan çıkarıyorum. Senden vaz geçtiğim an geleceğimden de geçiyorum. Birlikte oluşturacağımız gelecekten. Biliyorum bu satırları okurken 'Sen ne saçmalıyorsun?' diyorsun ama sende biliyorsun aslında. Aptal ya da kör değilim sevgilim. Kalbinin kimin için attığını görebiliyorum. Sanırım savaşacak kadar da kendime güvenemiyorum.
Yalan söylüyorum. Savaşsam da giden, değişen kalbini döndüremeyeceğimi biliyorum. Salağım değil mi? Seni kendi ellerimle ona itiyorum. Ben sadece...
Sadece seni mutlu görmeyi özlüyorum. Mutlu ol istiyorum. Ah, her neyse beni tanıyorsun. Her zaman beni benden iyi tanıyordun. O yüzden gitmeni istiyorum. Kırılmamı istemediğin için kalmaya çalıştığını görüyorum. Bana değer verdiğin için kalma yanımda artık. Sana karşı bencil olmak istemiyorum. Egoistin teki olsam da hayatımda ilk kez belki de son kez kendimi düşünmek istemiyorum. Boğazım düğümleniyor canım acıyor.
(Sevgimin sahibi) Son kez telaffuz etmek istedim bu iki kelimeyi. Sanırım üçüncü ve son kez söylüyorum Seni seviyorum.. -Kendimden çok hem de- =) Hala inanamasam da kendime tüm o geçen süre içinde bu üçüncü kere. Sen her zamanki gibi haklısın ben oldukça aptal bir sevgiliydim sanırım. Kalbimi parçalayan aslında içimden binlerce kez söylediğim bu iki kelimeyi sana doğru düzgün söylemeyi bile becerememiş olmam.
Ah iyi ki kendini bana vermedin. Sen en iyisini yaptın.. Kendini benden kurtardın...
Titreyen ellerinden kalemin bıraktı Sehun. Ne söylemesi ne yazması gerektiğini düşünerek geçen zamana inat içtikçe daha çok yazar olmuştu. Otel odasını kaplayan kâğıt yığınından kurtulmak için görevliler oldukça zorlanacaktı. Biten içki şişesine bakıp iç geçirdi. Bu kaçıncı biten şişeydi. İçkiler bile onun yanında kalmıyor hızla tükenip gidiyorlardı. Mantığı o kadar tıkanmıştı ki şişelerin kendini terk etmek için çabuk bittiğini düşünecek durumdaydı. Beyninin çalışan ufacık kısmıysa zaten Kai'deydi. Onun gülüşünde, sesinde, nefesinde ve telaffuz edemeyeceği kadar karmaşık olan hissettirdiklerinde. Kıskanılası şeyler bahşediyordu Kai. Vaz geçilemeyen duygular.
Yorgundu aslında Sehun'un bedeni en az ruhu kadar ama son üç aydır planladığı bu vedayı geciktirmesine yetecek kadar yorulamadı. Bencillik yapmak istese de Sehun etrafında sürekli durgun bakışlı, dalgın bir Kai yüzü bunu zorlaştırdı. Minik tebessümler, tatlı gülücükler ve geniş şen kahkahalar atsın istiyordu. Yorgun yüz, soluk bakışlar sevdiğine yakışmıyordu. Onun mutluluğundan çalıp nasıl bencilce mutlu olabilirdi bilmiyordu. İstemiyordu. Böyle mutlu olacaksa hiç olmamayı tercih ediyordu artık. Ömrü boyunca mutluluk yüzü görmeyecek bile olsa Kai'yi özgür bırakmayı istedi. Onun tek bir anlık tebessümü için ritmini yitiren kalbi durabilirdi. Zaten her gülüşünde de geçirdiği ufak çaplı krizle çokta uzun yaşayamazdı. Tebessüm edip doğruldu oturduğu yerden. Yalpalayarak ilerledi mini bara nerdeyse içindeki tüm içkileri hortumlamıştı ama işte geriye ne kaldıysa mantığıyla.
Boşalan iki şişenin ardından karmaşık olan duyguları resmen uçmuştu. Sehun ne hissetmesi gerektiğini bile karıştırır olmuştu. Bilincini açık tutan tek şeyse telefonuna gelen mesajlardı. Kai'nin endişeli birkaç mesajı onu tebessüme boğarken kısa bir hazır mesaj yolladı.