Sıradan bir geceydi. Doğan ayın, batan güneşe el sallaması gibi... Sırasıyla işte, sıradan... Peki bu ay neden bu kadar parlaktı? Karanlık olan geceye inat belki de... Niyeydi bu tezatlık? Tezatlık evrenin doğal bir gereksinimi miydi yoksa gereksizliğin önde gideni miydi? Muazzam bir kargaşa belki de... Peki ya aklına gelip gitmeyen bu sorular ne zaman cevabına kavuşacaktı? Kavuşacak mıydı?
Evinin balkonundan, Ankara'yı ayaklarının altına alan manzaradan, umarsız bakışlar atmaya devam ediyordu Simay. Soğuktan irkildiğini hissetti. Bir nefes daha çekti içine, derin ve gittikçe derinleşmeye meyleden... Fiziki ve insani tepkilerinin aksine soğuk onu korkutmuyordu. Vücudunun biraz daha acı çekmeye ihtiyacının olduğunu hissettiği bu gece saatinde soğuğun kollarına biraz daha bıraktı kendini. Birazdan anılar da üşüşecekti beynine , biliyordu. Seneler öncesine geri dönecekti bu soğukluk hissiyle. O anda hayal gücünü aşan bir ses yankılandı önce beyninde sonra laciverte çalan lakin siyaha tutkun gökyüzünde.
Bu sesin kime ait olduğunu biliyordu. Söylenenleri seçemiyordu sadece. Ah, ne olurdu ki bir seçebilseydi? Belki de o sesin dilinden anlasaydı her şey daha da kolay olabilirdi. Oturduğu sandalyesinde daha da dikleşti ve kafasını duvara yasladı. Gözlerini sımsıkı kapattı. Sanki hızla kaçan bir ipin ucunu yakalamaya çalışıyordu . Masanın üstüne koyduğu eli parmaklarına müsaade ediyordu ve parmakları hipnotik bir ritimle hareket ediyordu. Serçe parmağından baş parmağına kadar sırasıyla inip tırnaklarıyla giderek arsızlaşan bir ses çıkaran bu parmaklarda bir düzen ve o düzenin içinde de bir kaos mevcuttu. Tik tak, tik tak ve daha tok bir sesle tak... Ritim ile uyumlu şekilde daha da sıkılaşan göz kapakları, sıkışan göğüs kafesi, vuruş sayısı artan bir kalp ve sonrasında yine boşluk... Yine ve yeniden beyni boş bir levhaydı, lanet olasıca boş bir levha.
Derin bir of çekti. Boş boş bakmaya devam etti gökyüzüne. Bu boş beynin ceremesini diğer organlar mı çekecekti her zaman ? Söylenenlerin aksine herkes de mutlu olmak zorunda değildi zaten. Bugün de vazgeçmişti, hatırlamaktan. Vazgeçirilmişti. Bir mekanizma hatırlamasını istemiyordu. Hatırlarsa güzel şeyler olmayacaktı, böyle demişti psikiyatristi. İyi de güzel şeyleri isteyen kimdi ki doktor?
Doğruldu sandalyesinden. Çıplak ayaklarını buz gibi fayansta ürpererek sürükledi. Kendisini balkon kapısına yöneltti. Balkonu direk salona açılıyordu. Simay bu salonu nispeten seviyordu. Rahattı burada, onu normal yaşama, mutluluğa, zoraki gülüşlere iten eller yoktu. Sosyal yapı taşları oturmuyordu bünyesine. Simay'ın istediği de tam olarak buydu. L şeklindeki siyah deri koltuğuna usulca uzandı. Kırmızı ve fazlasıyla rahat yastığını boynunun çukuruna yerleştirdi. Hayatın geri kalanının normal seyirde ilerlediğini bilmeye ihtiyacı vardı şu an. O insanların mutluluğuna, huzuruna karışmıyordu, ne olurdu ki insanlar da onun mutsuzluğuna karışmasa? Düşünceler eşliğinde koltuğunun önündeki ahşap ve nostaljik masanın üstündeki kumandaya uzandı. Mavi gözlerini televizyona yöneltti. Birkaç anlamsız diziye- hangisi anlamlıydı ki zaten- ve düşük bütçeli filmlere rastladı, geçti. Gecenin bu saatinde hep böyleydi. Kanallar arasında geçiş yaparken bir haber kanalının kırmızı son dakika şeridinde takıldı gözleri. "Kahretsin!" diye bağırdı bir hınçla.
Yan koltukta uzanan kardeşi Leyla bu sesle yarı uykulu gözlerini açtı. Leyla da son dakika haberine kilitlendi. Vücudunda sinirden, üzüntüden belki de kendi yetersizliğinden kaynaklanan kramplar hissetti. Bu cinayeti kimse bilmemeliydi. Ablası yine arkasında iz bırakmıştı.
" Neden cesedin üstüne imzanı bırakmak zorundasın ki, önemli olan ölmeleri abla. Başına iş açacağını biliyordum. Bu sefer bizi bulacaklar." Leyla sinirlerini kontrol etmekte zorlanıyordu.
Neredeyse hiçbir şeyi umursamayan Simay, kardeşi Leyla'yı fazlasıyla önemserdi. Daha sakin bir tavırla kardeşinin yanına yaklaştı, kollarıyla sardı Leyla'yı. " Merak etme seni değil beni bulacaklar, bulabilirlerse, onlar bulana kadar da ben sana yapılanların intikamını almaya devam edeceğim. Tek tek öldüreceğim hepsini. Hepsine aynı acıyı yaşatacağım." Simay ve Leyla birbirlerine sımsıkı sarıldılar. Gözyaşları birbirine karışmıştı. Hıçkırıklar yerini zoraki bir tebessüme bırakmıştı. Leyla ablasının bu dediklerini yapacağından emindi.
Bu kısa süren sessizliği gecenin kör saatinde çalan zil sesi tek darbeyle böldü. Onları bulmuşlardı.
-----
Uzun bir aradan sonra merhabalar. :)
Kimler burada ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merdümgiriz
Ficción GeneralDuyduğun son şarkı olacağını bildiğin halde neden açtın kulaklarını?