*Hepi KaiSoo Day! Medyayı unutmayın :3*
Jongin güzel bir bahar sabahına uyanmıştı. Güneş önceki aylardan çok daha erken vakitlerde yükselmeye başlayıp sızıyordu içeri aralık perdelerden. Bugün yalnızca bir vizesi vardı, işi de yoktu. Kendine ayıracağı günlerden biriydi uzun zaman sonra. Yapacağı şeyi de biliyor ve iple çekiyordu.
Aslında ilk defa yapmıyordu, son da olmayacağından emindi ancak tüm gün yapabileceğini bilmek heyecanlandırıyordu onu işte. Üstünde en şık gömleklerinden birini geçirip aynı tonlarda bir pantolon giydi. Saçlarına şekil verip aynada kendine göz kırpmıştı. Pek de afilli gözüküyordu. Gömleğinin ilk iki düğmesini açık bıraktı, hala soğuklar olduğundan üstüne yalnızca deri bir kahverengi ceket almıştı.
Kahvaltı etmeyi sevmezdi, yolda giderken kendine bir çörek aldı ve yürüdü okuluna. Eskiden bu kadar erken çıkmasına gerek kalmazdı. Çoğunlukla kahvaltısını evde yapacak kadar vakti olurdu. Lakin yakın zamanlarda okula gidiş yolunu değiştirmişti. Çok uzun, gereksiz bir yoldu bu. Tek bir avantajı vardı Jongin'in yok sayamayacağı.
Yakalarını düzeltip saatini kontrol etti. Tam vaktinde gelmişti tahmin ettiği gibi. Evden çıkan genci gördüğünde heyecanla hızlanan kalbi, tanıdık hisle kasılmıştı. Gülümseyip ondan beş adım geride başladı yürümeye. Kyungsoo'nun ayak hareketlerini taklit ediyordu, onunla duruyor, onunla dolaşıyordu.
Sabahlarının en önemli aktivitesi olmuştu bu. Diğeri henüz bilmese de eğlenceliydi. Ezberlemişti nereden kahvesini aldığını, nereden otobüse bindiğini, hangi şarkıları dinlediğini. Çoğu zaman arkasına otururdu Jongin. Otobüsler boş olurdu okula doğru giden. Başını cama yaslar, uyur numarası yapıp öne doğru eğerdi. Böylece yüksek sesle müzik dinleyen çocuğun her bir şarkısına eşlik ederdi habersizce.
Arada bilmediğinde neler geldiğini, uzanıp bakardı ekranına. Onu gören diğer öğrenciler onaylamaz bakışlar atardı. Umurunda olsaydı tekrarlamayız kesebilirdi Jongin, eğer olsaydı.
***
Nisan güzel bir aydı. Kendini sevdiren tatlı bir yanı vardı. Ne sıcak ne soğuktu, eylül gibiydi ancak gelebilecek olan güzel şeylerin habercisiydi. Böylece Jongin gelmesini beklediği güzel şeyin ardından gitti. Sınavı bitmiş, sevdiğini izleme saati başlamıştı.
İlk önce kütüphaneye uğrayıp aldığı kitapları teslim ettiler. Ardından bir kafeye uğrayıp tatlı çöreklerden aldılar. Beraber yürüyerek vardıkları son yer bir parktı. Kyungsoo salıncaklarda sallanıyordu. Jongin ona bakarak iç çekiyor, bir kez başını çevirmesi için hem yalvarıyor hem de deli gibi korkuyordu.
Chanyeol sormuştu ne zamana kadar bu oyunu sürdüreceğini. Elbet haklıydı o da, arkadaşını görmek istemiyordu birinin peşinde. Ancak bilmediği şeyler vardı. Ne zaman yaklaşmaya ve konuşmaya çalışsa Kyungsoo ile, o geliyordu. Karanlık bir silüet çıkıyordu karşısına. Gittikleri yerlerde dolaşıyor, sevdiğinin yerinde beliriyordu.
Anlamıyordu Jongin nasıl olup da tam mutlu olacağı anda onu korkutup duran bir canavara sahip olabilirdi?
Arada görünüşü sarsılıyor, deprem oluyormuş gibi hissediyordu başının içinde. O anlarda öyle çok korkuyordu ki koşup sarılası geliyordu Kyungsoo'ya. Sanki onun kucağından daha güvende bir yer yokmuş gibi. Lakin canavar hep en sevdiğinden vuruyordu. Belki yüzünü görebilse onu kendinden ve büyükten uzak tutabilirdi. Sesini duysa komik gelirdi belki.
Karanlıktan korkardı küçüklüğünden beri. Şimdi de karanlık peşini bırakmıyordu. Başını eğerek gözlerinden akan damlaları sildi. Tam kalkıp uzaklaşacakken parktan bir sesle kafasını kaldırdı. Kyungsoo salıncaktan düşmüştü. O an o sinir bozucu yaratık bile bıraktı peşini. Koştu büyüğe. Kuma oturmuş dizlerine bakıp sızlanıyordu. Küçük bir çocuk gibiydi az önceki sıfata ters bir şekilde.