*Medyayı unutmayın! Hepi Jongin Day!*
Jongin Mayıs ayından nefret etmişti. Finalleri yaklaşırken tek düşünebildiğinin o olmasından nefret etmişti. Kim olduğunu bilmediği bir adama aşık olmaktan nefret etmişti. Do Kyungsoo'dan çok nefret etmişti. Yine de köpek gibi geri dönmesini istiyordu. Onsuz hayatın nasıl yaşanıldığını hatırlaması çok uzun zaman almıştı.
Hem rüyalarında kalmış gibiydi hem de hayatının her anıydı. Rüzgar gibi gelip geçmişti ancak öyle sert bir rüzgardı ki bu bir aydır kendini toparlayamıyordu Jongin.
Neredeyse her gün kapısında bekliyor, kimi zamanlar sabahlıyordu. İşte ruh gibiydi ve herkes sebebini bildiğinden üstüne gelemiyordu. Lakin arada pencereye karşı dalışları endişelendiriyordu diğerlerini. Halbuki nereden bilebilirlerdi onlar Kyungsoo'nun hep geldiği saatleri? Jongin'in hiç bıkmadan onun yolunu gözlediğini nereden bilebilirlerdi?
Chanyeol arkadaşına yardımcı olabilmek için elinden geleni ardına koymuyor, sıkıştırıp duruyordu Kyungsoo'nun arkadaşlarını. Çocuklar ise çok nadir konuştuklarını ve onun hayatına dair pek fazla detay bilmediklerini söylemekte ısrarcıydı. En sonunda araştırma yaparak arkadaşlarından birinin sosyal medya hesaplarına ulaşmıştı.
Ne kadar mesaj attıysa cevap vermemişti kendileri gibi genç olan çocuk. Bir şeyler sakladıkları belliydi. Yine de Jongin'e ümit vermemek için tek kelime etmemişti ona. Okuduğu okulu öğrenip bir gün çıkışında karşılaştı onunla. Derin bir sohbet yaptıktan sonra öğrenebilmişti Kyungsoo'nun yerini. Fakat arkadaşına söz verdiği üzere Jongin'e söylememeliydi.
Aralarında geçenleri yarım yamalak biliyordu Chanyeol. İşlerin ciddiliğinin farkında değildi. Böylece hem Soo'yu hem arkadaşını rahatsız etmeyi bırakmıştı çünkü onun da kendini düşünmediğini görmüştü. Ne yazık ki iyiliği düşünülen kişi en kötü durumda olandı.
Kaybolan çocuk özellikle Jongin'in onu bulmasını istediğini, eğer o bulursa bunun kader olacağını söylemişti. Diğerlerinin itaat etmekten başka seçeneği yoktu.
Böylece Mayıs sonuna kadar vakit hem geçti, hem geçemedi. Kyungsoo'suz zaman çok geçmişti lakin Kyungsoo'suz zaman geçmek bilmemişti. Jongin işten bir haftalık izin istedi finalleri nedeniyle. Vizelerde notları epey düşmüştü. Aklının hep havada olduğunu söylüyordu hocaları hatasını sorduğunda.
Kitaplarını alıp çalışacak bir yer aradı sıcak günlerden birinde. Evinin etrafında gidebileceği ve rahatsız edilmeyeceği tek bir köşe bile yoktu. Kütüphane ise ona birilerini hatırlattığından uğrayamıyordu artık. Bu nedenle aklı sevdiğiyle ilk defa konuştuğu yere gitti. Ne yazık ki bu son da olduğundan çok uzun süre o parkı görmek istememişti.
Belki kokusu sinmiştir o salıncağa, belki birkaç saç teli kalmıştır orada ümidiyle aldı yolu. Üstündeki gömleğin kollarını kıvırmış göğsünde kitapları neredeyse bir saat boyunca yürüdü. Gömleği kar gibi beyaz, pantolonu derin denizler kadar mavi olduğundan terlememişti. Ancak esmer teni yüzünden suratında onu rahatsız eden damlalar oluşuyordu.
Parka yaklaştığında huzursuz hissettiğinden elini alnına ve dudaklarının üstüne götürüp temizledi, bu sırada kitaplarını da bacaklarının arasına sıkıştırmıştı, eğilmesine sebep olmuştu pozisyonu. Aniden yanından geçen birinin kendine çarpmasıyla bacakları dengesini kaybedip düşürdü kitapları. Kim olduğuna bakmak için kafasını kaldırdığında ona gülümseyen iri boncuk gözleri görmesiyle donakalmıştı.
"Ödeştik Kim Jongin."
***
Yarım saat sonra salıncakta -dağılmış tüm notları toplamış bir şekilde- sallanıyorlardı. Kyungsoo çantasında sakladığı çikolatalı ve çilekli sütü çıkarmış, diğerine hangisini istediğini sormuştu. Jongin çilekliye uzandığında muzipçe gülümseyip "Ben de çikolatalıyı istiyordum zaten." diyivermişti.