" Neşe "

14 1 0
                                    

Birinci perde " Neşe"

11 Eylül 1692

O geceye dair hatırladığım tek neşeli an şüphesiz Nick 'in yeni tanıştığı peçeli kızı etkilemek için tüm gece uğraş vererek nihayet kazandığı kolyeyi, gecenin sonunda küçük bir kızın babasıyla ettiği münakaşa sonucunda kaybetmesiydi. Her şey mahvolmadan önceki bu ana sıkışıp kalmak isterdim. Dostlarımla kalabileceğim sonsuz bir zaman dilimi. Kulağa hoş geliyordu...

Kasabada kurulan panayır her gece sessizliğe ve karanlığa gömülen sokaklarımızı adeta bir renk şölenine dönüştürmüştü. Her zaman kullandığımız beyazların aksine cıvıl cıvıl renklere sahip gaz lambaları her yere asılmıştı. Böyle renkli gaz lambalarını ancak panayırlarda görebiliyorduk zaten. Başka yerlerde arasanda bulamazdın. Böyle gösteriler için özel olarak Uzak Doğu'dan getirildiği söylenirdi. Herkes çocukken mutlaka birtanesini aşırmaya çalışırdı. Başarılı olana imrenerek bakılırdı.

Meydan tıklım tıklım doluydu. Herkes kasabaya nadiren uğrayan panayırı kaçırmamak için akın etmişti. Böyle şenlikler, kasaba halkının tüm yıl kıtlıkla, yoksullukla ve hastalıklarla mücadele ettikten sonra hala hayatta olmalarını kutladıları bir tür tören olarak da görülebilirdi.  Üzerimize çöken kasvet bulutlarını neşeyle aralayan ve içimizdeki  yaşama sevincini kamçılayan böyle gecelerde, çocuğundan yaşlısına kadar, hiç sabah olmayacakmış gibi fütursuzca eğlenilir sonra da haftalarca hatta aylarca panayırın ne kadar eğlenceli olduğundan bahsedilirdi. Orada bulunmayan insanlara burun kıvrılıp, neler neler kaçırdıkları abartılarak ve ballandıra ballandıra anlatılırdı. Hiçbir şeyi olmayan bu kasaba halkının malesef birbirine nispet yapacağı tek şeyi de bir gecelik mutluluklarıydı. Çok değil 60-70 sene önce bu topraklara ayak basmışlardı. Britanya'dan yapılan büyük göçler sırasında, büyük kolonilere nispeten daha küçük bir koloni halinde Lord Richardson önderliğinde yola çıkan bir avuç çaresiz insan, Salem'le Bostan arasında kalan ormanın dibindeki küçük bir yeri kendine yurt edinmeyi başarmıştı. Ancak büyük umutlarla geldikleri bu ıssız topraklarda da acı ve kederden kurtulamamış, ekonomik sıkıntılar, hastalıklar, kıtlık ve daha nicesi peşlerini bırakmamıştı ama her şeye rağmen bu kederli toplum böyle gecelerde eğlenmekten geri kalmazdı. 

Etraf kalabalık olmasına rağmen çoğunluğun erkek olduğu hemen anlaşılıyordu. Evli kadınlar kocalarının yanından ayrılmadan eğlenceye dahil olmaya çalışıyor ama kendilerini de fazla kaptırmamaya özen gösteriyorlardı çünkü bir kadın böyle bir eğlencede ancak kocasıyla birlikte olduğu takdirde bulunabilirdi. Bekar kadınların fazla göz önünde dolaşması hoş karşılanmadığı için genç ve güzel kızlar o gece evde bırakılırdı. Tüm eğlenceden mahrum kalan bu kızlar da her seferinde bir sonraki sene onlarında bir koca bulup evleneceğine ve herkesi meraktan çatlatan o panayır hikayelerine bizzat konuk olacaklarına dair yeminler savururlardı.

Her şeye rağmen kendini bu eğlenceden uzak tutamayanlar ise yüzlerine birer peçe takarak kendilerini bir soluk kasaba meydanına atıverirlerdi. Peçelerinden kaçak oldukları anlaşılan bu kadınlar bütün  ayıplayan bakışların altında tanınmayacaklarından emin doyasıya eğlenirlerdi. Orta yaşlı kasaba halkının aksine panayırdaki bekar erkekler bu peçeli kaçak güzellerin varlığına müteşekkir olur bütün gece gönüllerini hoş etmek için etraflarında dolaşırlardı. Bir ihtimal belki peçelerini indirmeye ikna edip bu sarhoş eden güzellerin kim olduğunu ögrenebilirlerdi.

Bu fazla samimi halleri seyre duran diğer kadınlarda büyük bir dikkatle seslerinden kızları teşhis etmeye koyulurlardı. Evli olmanın diğer bekar hemcinsleri üzerinde gözle görülür bir üstünlük olduğunu vurgulamak istercesine yüzleri açık olan ve sanki geçen sene o peçe takanlardan birisi bizzat kendileri değilmişcesine etrafa aşağılayan bakışlar atarak kocalarının yanında gururla dikilen bu kadınlar, aslında uzaktan bir seyirci olmaktan farksızdılar. Özenle hazırlanıp, büyük bir heyecanla gittikleri bu eğlencede yüksek sesle gülemez, yabancılarla mecbur kalmadıkları sürece uzun konuşmalar yapamaz, hele ki vals gibi salon dansları dışında bir dans yapmaları dahi kesinlikle kabul edilemezdi. Bunlar evli bir kadın için anormal hatta içine şeytan kaçmış birinin yapacağı türden hareketlerdi.

Nick kıvırcık ve altın sarısı olan saçları alnına düşmüş bir vaziyette elindeki tüfekle tam konsantre önündeki hedefe kilitlenmişti. Düşmanına kurşun sıkmaya hazırlanan bir asker gibi gözüküyordu ama sadece yanındaki kızı etkilemek için bir kolye kazanmaya çalışıyordu. Bu aşırı ciddi hali bile beni gülümsetmeye yetiyordu. Nick'in peçesinin arkasındaki yüzü deli gibi merak ettiği, bu gece benimle birlikte kaçma cesaretini gösteren Gabriella'da en az onun kadar ciddiydi. O taşlı kolyeyi gözüne kestirmişti bir kere, Nick kazanamazsa bile kendisi standı yıkıp yinede alırdı o kolyeyi.
Nick hedefle bakıştığı bir beş dakikanın ardından tetiği çekti ve tüfek patladı. Hedefi vurmuştu. Tam on ikiden değil ama Gabriella'nın istediği kolyeyi alabilecek kadar iyi bir atış yapmayı başarmıştı. Biz sevinçle Nick'i alkışlarken o yeni bir kıta keşfetmiş edasıyla kasım kasım kasılıyordu halbuki on beşinci denemesinde hedefi ancak isabet ettirebilmişti. Pek iyi bir nişancı olduğu söylenemezdi hatta silah kullanabildiği zamanlar bile çok nadirdi. Amcası ona sadece çiftlikte yalnız kalacağı zamanlar silah verirdi. Oda kendini koruyabilsin diye.

Nick Gabriella'nın kalbini fethetmenin verdiği gururla karşısındaki adama yan bir bakış attı ve sesini kalınlaştırarak konuştu. Böyle yaptığında daha erkeksi göründüğünü düşünüyordu.

"Şu yeşil taşlı olan kolyeyi rica edebilir miyim acaba zira burada onun yeşilinden daha güzel gözlere sahip bir hanımefendi onu bekliyor"

Nick bu inceliği karşısında, yüzünü peçeyle kapattığı için göremesemde Gabriella'nın heyecandan kıpkırmızı kesildiğine yemin edebilirdim. Bu tatlı çift birbirine uzun uzun bakarken standın başındaki adamın sesi ikisini böldü:

"Üzgünüm efendim ama kolyeyi size veremem"

Nick şaşkınlıkla gözlerini adama çevirip sordu .

"Neden?"

" Çünkü yanınızdaki beyefendi de sizinle aynı atışı yaptı ve oda bu kolyeyi istiyor. Bu durumda kolyeyi birinize vermem haksızlık olur."

Nick yanındaki beyefendiye dönüp bakınca onun da kendisi gibi bir hanımefendi için atış yapmış olduğunu gördü. Tek farkla onun hanımefendisi biraz küçüktü. Kızıydı büyük ihtimalle ve babasını ceketinden çekiştirip duruyordu. Kolyeyi alması için diretiyordu belli ki. Nitekim ısrarı başarılı da olmuştu. Nick'le kısa bir tartışmanın ardından babası kolyeyi almayı başardı.
Nick mahcup bakışlarla Gabriella'ya bakarken ben keyifle gülüyordum Sonra acı bir çığlık duyuldu ve koca meydanda derin bir sessizlik oldu.

Ve perde kapanır...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 09 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karanlığın Bekçileri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin