İmkansız aşk konusu geçmişti. Sormuyordu artık. 1 haftadır evde ölü gibiydim. İmkansızlık yitirdi kendini. Soldu ve siyah yapraklarını döktü. Bıkmıştım ve jungkooku unutmak için 2 tane randuya çıktım. İşe yaradı mı peki? Elbette hayır.
Hiçkimse onun gibi hissettiremezdi. Onun gibi kokmazdı. Onun gibi olmazdı. Jungkook özeldi. Kalbimdeki cam parçalarını teker teker çıkarmıştı hassasiyetimi okşamıştı. Huzurum olmuştu klişe bir şekilde.
1 haftada neler olmadı ki! Sevdiği kız ailesinin yanına Amerika'ya taşınma kararı almış. Bizimki de üzülmüş bir hayli. Üzüntüsünü gördükçe üzüldüğüm şeye bir bakın. Sevdiği kız için üzülürken ona bakıp zavallı hislerimi ortaya koyuyordum. Neyse işte iyisi buydu. Jungkook belki o kızı unutur ve ikimizin de acılarına son verirdi kim bilir?
Hayatımı ona adamıştım. Ailemle kavga etmiştim ve evlatlıktan reddedilmiştim bir süre önce. Onun derdi yok gibiydi işte ne bileyim. Ona göre büyük olan birçok sorunu vardı. Belki de sen de bencildim.
Jungkookun ailesi Daegu'da bir restoran işletiyorlardı. Jungkooka ısrar etmiştim bir ara ve beni götürmüştü. Birlikte yemek yemiştik ve ailesiyle tanışmıştım. Anılar ruhumu işliyordu. Derin yaraları kapatıyordu ince bir dikişle. Jungkook çıkardığı her cam parçasından sonra o yaraları dikmedi. Kendimi avuturken yaralarıma çözüm bulmuştum. Kendime ve jungkooka karşı iyi bir yalancı olduğum inkar edilemezdi bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PETRICHOR
FanfictionTaehyung evlerinin önündeki çiçeklerim değil çiçeklerin gömülü olduğu yağmurlu toprakların kokusunu severdi.