—
Kıskançlık öyle bir duyguydu ki, insanı içten içe ele geçiriyordu. Sinir hücrelerinize rüşvet verip size karşı bir ayaklanma çıkartıyordu. Böylece kıskançlık krizi denilen son derece tehlikeli bir atak size merhaba diyordu arsızca.Bunları nereden mi biliyorum? Karşımda, tam anlamıyla en yakın arkadaşıma yürüyen bir oruspu çocuğu sayesinde. Ve ondan uzaklaşmayan Luhan...
İçim içimi yerken tek yaptığım şey ise o tarafa bakmamaya çalışarak umursamıyormuş gibi davranmaktı. Sanki benim için bir önemi yokmuş gibi sakin durdum. Bunu yapmak zorundaydım.
Ondan uzak durmak beni mutsuz yapıyordu. Ancak ona doğru gitsem bu sefer ikimiz de mutsuz olacaktık. O güzel yüzünün benim hatalarımdan dolayı düşmesini kaldıramazdım.
"Arkadaşlık konusunu sence de fazla abartmıyor musunuz, Bay Oh?" Yanıma oturan kızla birlikte bakışlarımı saatlerdir boş boş karaladığım defterden ona çevirdim. Yüzünde yine bir tebessüm vardı.
Gerginliğimi atmak için Jessica'nın saçlarını karıştırdığımda kaçmak için çabalarken aynı zamanda kahkaha atıyordu. Hareket etmesin diye kolumun altına çekip, kızıl saçlarına bir öpücük kondurdum.
"Ben eski kafalı, kıskanç bir arkadaşım."
Alayla söylememe rağmen gerçekti ancak bunu yok saydım. Uzun zamandır Jessica'yla çok ilgilenememiştim ve ona dışlanmış hissettirmek istemiyordum.
"Kabul et artık; hiçbirimiz küçük biri değiliz, hepimiz gibi o da büyüdü. Biraz rahat bırakmalısın." dediğinde Luhan'dan bahsetiğini tabii ki anlamıştım.
Ve rahat bırakmak mı? Bu tavırlarım onu rahatsız mı ediyordu ki? Eğer öyleyse ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.
"Haklısın sanırım." diye mırıldanıp bakışlarımı son kez yana çevirdiğimde o da bana bakıyordu. Bakışları, boğazımı kuruturken yutkunmak benim için eziyet olmuştu.
Bir süre gözlerimiz birbirinden ayrılmadı. Ta ki Kris denen herif onun omzuna dokunana kadar. Bir dakika... Omzuna mı dokunmuştu?
Çenem kasılırken küfür etmemek için olağanüstü bir efor sarfettim. Eğer gidip onun yüzünü dağıtırsam- ki yapsam muhteşem hissederdim- bunun açıklamasını yapamazdım.
Bu yüzden elimi yumruk yapıp tırnaklarımı avuç içime batırdım var gücümle. Öfkemi bir şeyden çıkarmak zorundaydım.
Ve bu görüntünün bu kadar rahatsız etmesi daha da rahatsız ediciydi.
Aniden kalktığımda Jessica bana sorar gözlerle bakmıştı. Elimi enseme atıp aklıma gelen ilk şeyi söyledim. "Ben bir lavaboya gidiyorum, derste görüşürüz."
Cevabını beklemeden giderken tek yaptığım şey, uyduruk dizilerde gördüğüm nefes alarak sakinleşme olayıydı. İçimden sayarak derin bir nefes aldığımda sakinleşmek bir yana, kanım daha da kaynamıştı.
Sikeyim, ona bir kere vursam o kadar rahatlardım ki... ancak bunu yapmam Luhan'ı benden uzaklaştırdı ve meydanı o şerefsize bırakırdı.
Daha dün gece artık normal bir arkadaş olacağım demişken, onu daha da sahipleniyorsun.
Vicdanım bana bunları dile getirdiğinde sertçe yutkundum ve lavabonun kapısını açıp kendimi içeriye attım. Doğruydu. Ben daha kendi sözünün bile arkasında duramayan bir zavallıydım.
İlk defa anlamıştım ki, bu hâle düşmemizin sebebi Jessica'nın dediği gibiydi. Küçükken böyle hareketlerim yoktu çünkü kimse Luhan'ın yanına yaklaşmıyordu. Ve yıllar geçtikçe o daha güzelleşip adeta bir güneş parçası gibi olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Past||HUNHAN
FanfictionHer şey o gecenin suçuydu. Dans ederken savrulan saç tutamları kalbime dolanmış, aralık dudaklarından çıkan sıcak nefes tenimi kavurmuştu.