—
Sanırım büyüdükçe değişiyordum. Daha sabırlı, daha beklentisiz ve epey çaresiz birine dönüşüyordum. Bu ikisine evrilirken yapabileceğim tek şey ise çevremi tahrip etmeden sessizce beklemekti. Buna göre de kendimce önlemler almıştım.Mesela sakin olmak, duygularım için görünmezlik pelerininin görevini üstlenebilirdi. Böylece umursamaz gibi görünüp öyle hissedebilirdim. Hiçbir şey beni üzemezdi, zaten kendini parçalamaya yer arayan kalbimi zedeleyemezdi.
Bir şekilde bunu başardığımda söylenebilirdi aslında. Ta ki o geceye kadar.
Kırmıştım.
Hem kendimi, hem onu kırmıştım. Ama sebebimiz aynı değildi. Ben yaptığım şeyin pişmanlığıyla değil, onun pişmanlığıyla yıkılmıştım aslında.
Ve ben Oh Sehun, yine her şeyi mahvetmiştim işte. Ona zarar vermekten başka bir halt yaptığım yoktu.
Kendimle olan savaşım devam ederken, rüzgar güneşe baskın gelip beni üşütüyordu. Belki de üşümüyordum, az önceki alevim dindiği için öyle hissediyordum. Şu an hiçbir şeyden emin olamıyordum.
Her şeyi mahvetmem haricinde... Bir tek ondan emindim işte.
Nereye gideceğimi bilmeden öylece yürürken aklıma sadece Jessica gelmişti. Bir tek o vardı şu an sığınabileceğim. O kadar geçimsiz ve aksi biriydim ki çevremde bana katlanabilen kişilerin sayısı bir elin parmağını geçmezdi.
Hafifçe titreyen ellerimle telefonuma baktığımda saatin yediyi biraz geçtiğini gördüm. Numarasını bulup aradığımda bir süre çaldı. Tam umudumu kaybedecektim ki hattın diğer ucundan uykulu sesini duydum.
"Sehun?" dediğinde endişeli sesine derin bir nefes verdim. Tabii ki bu saatte ararsam korkardı.
"Jess... Yanına gelebilir miyim?"
Sesim boğuktu, iyiymişim gibi çıkarmaya çalışsamda ele veriyordu beni. Zaten rol yapamayacak kadar da yorgundum.
"Tabii ki ama bir şey mi oldu?"
Sorusuna cevap vermek yerine "geliyorum" dedim ve kapattım. Şu an bana iyi gelecek tek şey Luhan olsa bile ona gidecek yüzüm yoktu.
Yolun karşısına geçip biraz daha yürürken ne kadar bencil olduğumu düşündüm. Benim sığınabileceğim bir arkadaşım varken o şu an yapayalnızdı. Benim yüzümden oluyordu.
Dışarıdan bakıldığında narsist rolü yapan ama gerçekte kendini sevmekten aciz bir adamdım. Zaten şu saatten sonra sevilesi bir yanım olduğunu da düşünmüyordum.
Elimi hırsla nemli saçlarıma geçirdiğimde kafamdaki sesleri durdurmak için her şeyi yapacak çaresizlikteydim. Çünkü tüm gerçekleri yüzüme vuruyordu, dedim ya, ben bile beni sevmiyordum artık.
"Sehun."
İrkilip kafamı kaldırdığımda Jessica üzerindeki hırkasına sarılmış, endişeli bir yüzle bana yaklaşıyordu. O kadar dalmıştım ki evinin oraya geldiğimi yeni fark ediyordum.
Bir şey demeden baktığımda geldi ve kısa boyuna rağmen kollarıyla sardı beni. Bu benim için kırılma noktasıydı işte.
Gözyaşlarımı daha fazla zapt edemezken yere çöktüm ve kırdım zincirlerimi. Nefesim kesilene kadar ağlarken yanımdaki kız omuzlarımı okşayıp bana sarılıyordu ve "geçecek" diyordu.
Geçmeyecekti. Gerçekleri duyduğunda o da geçmeyeceğini bilecekti.
Evin önünde ne kadar öyle durduk hiçbir fikrim yoktu. Ancak artık yüzümü ıslatan yaşlar dinmiş, hissettiğim yangının yerini titreme almıştı. Tüm duyguların bana karşı olduğunu bir savaşta tektim ve darbe üstüne darbe alıyordum.
"Haydi, içeriye geçelim. Üşüyorsun." dediğinde cevap vermeden ayağa kalktım. Bana bu kadar iyi davranmasını hak etmiyordum ben.
Sessizliğin hüküm sürdüğü evde ilerlerken arkamdaki kıza döndüm. "Annenler nerede?"
Onu zor durumda bırakmak istemiyordum, zaten yeterince rahatsız etmiştim sabah sabah. Bir de ailesine durumu açıklamak beni yorardı.
"Babam nöbette, annem de uyuyor. Merak etme, kolay kolay uyanmaz."
Gülümseyerek konuştuğunda hâlâ merdivenin ilk basamağında duruyordum. Omzuma hafifçe dokunup ilerlettiğinde odasına doğru ilerledim ve kırmızı renkli çarşafın üzerine yüzüstü bıraktım kendimi.
Yanağım soğuk kumaşla birleştiğinde gözlerimi kapattım. Bu sırada yatağın diğer tarafında hissettiğim ağırlıkla derin bir nefes aldım. İşte şimdi başlıyordu sorgu.
"Neler oluyor Sehun, korkmaya başlıyorum." dediğinde saçlarımın arasında parmaklarını hissettim.
"Berbat ettim her şeyi Jess."
"Luhan'la mı tartıştın? Eğer öyleyse barışırsınız. En yakın arkadaşsınız siz."
Bunu demesiyle ona doğru döndüm. Ve gerçekleri tüm açıklığıyla söyledim. "Onunla yattım."
Jessica'nın gözleri şaşkınlıkla büyürken bir süre konuşamadı. "N-ne? Yattık derken?"
Utanç içinde gözlerimi kaçırıp tavana odaklandım. "Seviştik işte. Tükürdüğümün uçkuruna sahip çıkamadım."
Saçımdaki ellerini kendine çekip bir süre bana baktı. Kelimeleri toparlamaya çalışıyordu muhtemelen.
"Onu seviyorum, çok seviyorum Jess." dedim titreyen sesimle. "Şimdi hiçbir şey yaşamamış gibi nasıl davranırım?"
"Tabii ki seviyorsun Sehun, ben de seviyorum. Bir anlık hata yapmışsınız. Hallederiz, unuturuz." dedi panikle.
Bakışlarımı tavandan ayırıp ona çevirdim. "Seviyorum derken öyle değil. Onu bir başka seviyorum ben, arkadaştan öte." Bir süre söylediklerimi sindirmesini bekledim ve öyle devam ettim sözlerime. "Özür dilerim arkadaşlığımıza ihanet ettiğimiz için ama elimde değil. Saklamak istemiyorum artık."
Gözlerinden yaş akarken gülümsedim ve devam ettim. "Ağlama, seni de ağlatmak istemiyorum. Bu konuşmalar burada kalacak Jess, yarın eskisi gibi olalım. Sanki güzel başlayan ama kötü biten bir rüya gibi olsun."
Tam ağzını açacakken susturdum. "Soru sorma... Yoruldum."
Başıyla onaylayıp yorganı üzerime çekerken saçlarımdan öptü. "Sen uyu,ben Lu ile konuşayım. Onun da bana ihtiyacı vardır."
Başımla onaylarken yorganı kendime daha da sardım. Bundan daha kötü bir dibe batış yaşayamazdım.
En azından o an yaşamayacağımı düşünüyordum. Kaderin kumpasından habersiz.
—————
Selam, ben geldim. Biraz kısa oldu ama geçiş bölümü gibi düşünün. Ne zamandır yazma isteğim yoktu ve bunu aşmak için bu bölümü yazdım. O yüzden sıkıcı olmuş olabilir. Yazım hataları varsa da üzgünümGörüşürüz!
Always and forever HUNHAN
We are one, we are 12
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Past||HUNHAN
FanfictionHer şey o gecenin suçuydu. Dans ederken savrulan saç tutamları kalbime dolanmış, aralık dudaklarından çıkan sıcak nefes tenimi kavurmuştu.