—
Aklıma bir şey takıldığında gece rahat uyuyamazdım. Sürekli beynimi meşgul ederdi ve sinirlerime tabiri caizse gasp ederdi. Ve şimdi yine bunları yaşıyordum. Aklımı meşgul eden olaylar yine bana rahat vermiyordu. Sorular, sorular ve daha çok sorular...Mesela Kris'in neden hep Luhan'ın çevresinde olması gibi. Ve bugün onunla ne konuştuğu, neden omzuna dokunduğu gibi daha nice soru. Okuldaki kantin sırası misali azalmak yerine hep çoğalıyordu.
"Sikeyim!" dedim yatakta resmen bininci kez dönerken. Pes ederek yerinden doğrulup ve yere attığım kolsuz tişörtü üzerine geçirdim. Bu huyumdan nefret etsemde cevabımı alana kadar rahat edemezdim.
Aslında istediğim cevabı alana kadar edemezdim. Hoşlanmayacağım bir yanıtla karşılaşırsam neler olacağı hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Ki düşüncesi bile moralimi altüst etmeye yetmişti.
Yandaki masamın üzerinde duran telefonumu da pantolonumun cebine koyduğumda sessizce odamdan çıktım. Şanslıydım ki annemlerin odasının kapısı kapalıydı, yoksa bir ton uyarı alırdım.
Merdivenleri sessizce inerken ayakkabılarımı da elimde tutuyordum. Uykusu hafif olan bir babaya sahipseniz hayat gerçekten zordu. Evden kaçarken ses çıkar diye ayakkabı giyemeyeceğiniz kadar zor.
Sonunda dış kapıdan çıktığımla derin bir nefes verdim ve ayakkabılarımı ayağıma geçirdim alelacele.
Luhan, benim uykularımı kaçıracak kadar güzel bir gerçeklikti. Rüyamdan daha rüyadaymış gibi hissettiriyordu.
Sessiz caddede yürürken aklımdan geçen cümleler hiç hoşuma gitmemişti. Ama en azından inkarı bırakmıştım. Kabul etsemde etmesem de ondan biraz hoşlanıyordum ve bu... hiç de kardeşçe değildi maalesef.
Biraz yürüdükten sonra evine gelmiştim. Bugün annesi nöbetteydi ve kendimi acayip şanslı hissediyordum. Hatta anne babasının ayrı olması ilk defa işime gelmişti.
Heyecandan hafifçe titreyen parmaklarımı zile götürüp bastığımda bir süre kapıyı açan olmadı. Muhtemelen uyuyordu ve pişman olmaya başlamıştım. Bencil duygularım yüzünden onu rahatsız ediyordum.
Bir kez daha şansımı denedikten sonra pes ederek arkamı dönüyordum ki kapı yavaşça aralandı. Ve Tanrım... o fazla güzeldi.
"Sehun?" derken sesi uykundan uyandığı için boğuktu ve bilirsiniz işte. Bu sesten etkilenmemek mümkün değildi.
Bembeyaz cildini sakladığı için en büyük günahı işleyen uzun kollu basit tişörtü cehenneme gitmeliydi. Neyseki ince bacaklarını bana sunan kısa, açık mavi şort onun işlediği günahı biraz paklamıştı.
"Sehun?" dedi endişeyle yeniden. Ve ben o ana kadar aptal gibi cevap vermediğimi anladım. Kendimi toparlarken elimi enseme atıp masum bir şekilde gülümsemeye çalıştım.
Çalıştım diyorum çünkü beceremediğime adım gibi emindim. Geçen yıl gittiğim pazar ayininde bile rahip bana "ayaklı şeytan" derken, içinde masumluk geçen şeyler bana tersti.
"Uyku tutmadı."
Haydi ama, bulanabileceğim en aptal cümleyle giriş yapmıştım. Yine de bozuntuya vermeyip havalı olduğunu bildiğim şekilde saçlarımı dağıttım ve izin istemeden içeriye girdim.
"Saat gecenin 3'ü?"
Karanlık koridorun ışığını yakmadan salona geçtim ve artık yerini ezberlediğim koyu renk koltuğa kendimi bıraktım. "Uyuyamadım."
Kapıyı kapatıp yanıma gelirken acayip gerilmiştim. O da bunu anlamış olacak ki bir süre konuşmayıp beni izledi yanıma oturarak. "Sorun ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Past||HUNHAN
FanfictionHer şey o gecenin suçuydu. Dans ederken savrulan saç tutamları kalbime dolanmış, aralık dudaklarından çıkan sıcak nefes tenimi kavurmuştu.