Şimdiye kadar bir
kere benimle konuşmuş olan Doruk’un sesiyle uykumun bir nebze açıldığını
hissettim.
“Doruk ne yapsın
peki?”
Olamaz…
***
“O da gitsin” dedim huysuzca. “Kimseyi istemiyorum”
Beni dinlemeyeceğini bir şekilde biliyor olmama rağmen
çenemi yoruyordum. Ki dinlemedi de odaya girip kapıyı kapattı ve yarısını
kaplayarak uzandığım kanepenin boş kısmına yerleşti.
“Neden beni istemediğini anlıyorum.” dedi. Şuna bakın… Sanki
sürekli diyalog halinde olduğum birisiymiş gibi rahattı benimle
konuşurken. Ve bir o kadar beni
tanıyormuş gibi kendinden emin. “Açıklama yapmak ve özür dilemek için
buradayım. Kızlar buna bayılırlar… Değil mi?”
“Kızlar mı?” dedim alayla. “Yani birisi yanlış bir şey
yaptığında açıklama ve özür bekleyen tek taraf kızlar mı sence!” diye
terslendim tüm halsizliğime rağmen.
Ve ben de onun gibiydim. Onun kadar rahat ve doğal…
İlginçti.
“Seni böyle boş bir odada bulmayı umuyordum” diyerek beni
duymazlıktan geldi. Son söylediğimi tınmamıştı. “Partiden ayrıldığını düşünmeye
başlarken aklıma ilk tanıştığımız zaman olduğu gibi böyle bir odada
olabileceğin geldi.” diye anlattı. “Bu kontrol ettiğim üçüncü oda...” diye
ekledi.
“Neden bu kadar zahmete girdin?” dedim sert bir şekilde.
“Yarın okulda görüşeceğiz zaten”
“Yarın mı? Yarın çok geç…” diye mırıldandı. Sonra daha
yüksek bir sesle “Bak… Buse’yi dert etme. O kadar sarhoştu ki duyduklarını asla
hatırlamaz.” dedi.
Demek bana kahkahalarla gülen kızın ismi Buse’ydi.
Okuldandı. Onu daha önce görmüştüm ancak ismini bilmiyordum. Buse… Çok hoş.
“Biliyor musun Doruk? Hiç sikimde değil… İsterse hemen
yaysın bu haberi” dedim öfkeyle.
Oysa umurumdaydı. Beynimin küçük bir bölümü de onun Buse ile