Medyada arkadaşımın bana izlettiği ve benim çok beğendiğim bir video var. Eğer dikkatli izlerseniz, Mario'yu görebilirsiniz. ('Eğer uslu bir çocuk olursanız, bir gün siz de Şirinler'i görebilirsiniz.' gibi oldu. Neyse.)
--
Salonda, Mesut'un karşısında oturuyorum, saat altıyı elli geçiyor.
"Sana güveniyorum," diyor ''Ama yine de dikkatli ol.'' Gülümsüyorum. Yanına koşup ona sarıldığımda boğuluyormuş gibi ses çıkarıyor.
"Geç kalacaksın, çabuk ol biraz." diyor. Gergin ama belli etmiyor. Koşarak odama çıkarken gülümsememe engel olamıyorum.
Hızla sabah seçtiğim kıyafetleri giyerken kapı çalıyor. Heyecan, midemi ele geçirirken banyoya koşup sabah maşa yaptığım saçlarımı salıyorum. Sade bir makyajdan sonra topuklu ayakkabılarımı, aramızdaki boy farkını kapatmaya yetmesini umarak ayağıma geçiriyorum. Merdivenlerden aşağıya inerken Mesut ve Mario'nun gülme seslerini duyuyorum. Bende gülümserken görüş alanıma Mario giriyor. Gözlerimiz buluştuğunda kalbim yerinde takla atıyor.
Tanrım, çok yakışıklı.
Ayağa kalkıyor ve bana doğru geliyor. Kolunu belime dolayıp bana sarılıyor, ben de beceriksizce ona sarılıyorum. Yanımda ağabeyim bizi izlerken bu ne kadar normal olabilirse o kadar normal bir şekilde, "Biz çıkalım o zaman?" diyor Mario. Kafamı sallayıp Mesut'a dönüyorum.
"Görüşürüz."
Gülümseyip "İyi eğlenceler." diyor.
Mario Götze ile randevum var, Aman Tanrım!
--
Mario arabadan inip benim de kapımı açıyor. Ona gülüseyip arabadan iniyorum. Geldiğiz yer, sahilde ufak bir restaurant. Yan yana kapıya doğru yürümeye başlıyoruz. Arada bir omzum onun koluna değiyor ve o an kalbim ritmini hızlandırıyor. Kapıdan içeri girdiğimizde restaurantta bizden ve garsonlardan başka kimsenin olmadığını görüyorum. Mario elimi tutup beni bir masaya doğru yönlendiriyor. Masamız, kumların üzerinde ve denize oldukça yakın. Mario'nun eli arasındaki elimin terlemeye başladığını hissettiğimde elimi çekip çekmemek arasında kalıyorum. Ama sonunda elim yine onun elinin içinde kalıyor. Masaya geldiğimizde sandalyemi çekiyor ve ben otururken masaya yaklaştırıyor. Gülümsemekten yanaklarımın ağrıdığını hissediyorum fakat yine de yüzümden bu aptalca sırıtışı silemiyorum. Adeta yüzüme yapışmış bir maske gibi. Onu maskeden ayıran tek şey ise oldukça içten gelen, gerçek bir gülümseme olması. O da karşıma oturuyor ve gözlerimin içine bakıyor. Güneş, denizin üzerinden batmak üzereyken etrafa altın bir parıltı saçıyor. Bu ışık altında Mario'nun gözleri açık bir kahverengiye dönüyor, hatta o kadar açık ki bir an sarı olduğunu düşünmeye başlıyorum.
''Burası çok güzel.'' diyorum nihayet konuşabildiğimde.
''Mesut bana denizi sevdiğini söyledi.'' Gözlerim şaşkınlıkla büyüyor.
''Sen Mesut'tan nasıl izin aldın?'' diye bütün gün boyunca beynimi kemiren soruyu soruyorum sonunda. Bana doğru eğiliyor ve fısıldıyor.
''Sır.'' Dudağımı ısırıyorum. Bu haliyle oldukça tatlı ve yakışklı gözüküyor.
Beraber mükemmel bir yemek yiyoruz ve kendi hayatımız hakkında konuşuyoruz; sevdiğimiz müzik grupları, ailemiz, geçmişimiz,... Bu, bir çeşit tanışma yemeği aslında. Her ne kadar onu uzun zamandır tanıyormuşum gibi hissetirse de; bu yemekte birbirimizi tanıyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇİM || Mario Götze
FanfictionKollarımdan tutup beni sarstı. "Sana en başında söylemiştim: Onlar acıtır." Sözünü kesip suratına doğru tüm gücümle bağırdım. "Sen nesin peki? Söylesene Mesut! Sen de onlardan değil misin? Sen de futbolcusun." Sona doğru sesim fısıldar gibi çıktı...