Ve macera başlıyordu...
O parlak ışığın içine adımımı attığım an kendimi kusacak gibi hissetmiştim. Sert bir düşüşten sonra gözlerimi araladım ve doğru yerde olup olmadığımı kontrol edercesine şöyle bir baktım. Burası gerçekten Araf'tı. Bir kez daha başıma neler geleceğini bilmediğim yere adım atmıştım. Daha şimdiden pişmandım galiba. Hiç vakit kaybetmeden Dean'in anlattığı yöne doğru ilerlemeye başladım. Şu ana kadar başıma garip bir şey gelmemesi şaşırtıcıydı aslında. Düşünceler içinde yürümeye devam ederken, duyduğum bir sesle o yöne döndüm. Erken konuşmakher zaman başıma bela olmuştu zaten.
"Kim var orada?"
Hiç kimseyi göremiyordum, aklımdan geçen o kadar çok yaratık vardı ki, hangileriyle yűzleşeceğimi bilmiyordum. Ana emin olduğum bir şey vardı ki, o da onlarla karşılaşacak kadar burada kalmak istemediğimdi.
Bir çıtırtı daha... Bu sefer çok daha yakındı. Elimi cebimdeki keskin palaya yerleştirip hızla arkama döndüm ve onu gördüm. Gerçek olamazdı değil mi?
Işte bunu beklemiyordum.
"Jessica... "
"Merhaba, sevgilim."
"Sen... Ama nasıl olur? Sen gerçek misin?"
"Aldığın nefes, damarlarında akan o sıcak kan kadar gerçeğim Sam. Seni çok özledim.
Kanamıyordum, burada olması imkansızdı. Ama öyle güzeldi ki, sonsuza kadar böyle karşısına geçip onu izleyebilirdim. Birkaç küçük adımda yanıma geldi, boyu benden kısa olduğu için hafifçe parmak uçlarında yükselip soğuk dudaklarıma bir öpücük bıraktı. O kadar sıcaktı ki, gerçek olamayacak kadar güzeldi. Ama bu tabloda yanlış bir şeyler vardı, öyle olmak zorundaydı.
"Sen buraya ait değilsin Jessica, neden buradasın. Sen gerçek değilsin, olamazsın. Burası bir ucube cehennemi, sen ise sadece... "
Kelimeleri birlestiremiyordum. O benim tatlı, masum Jessica'm insan değil miydi yoksa? Neden buradaydı o zaman? Neden daha önce karşıma çıkmadı? Kendimi iyi hissetmemeye başlamıştım. Sıcak dudaklarına tezat soğuk elleri boynumu kavradığında bir rüyadan uyanmışçasına silkindim.
"Uzak dur benden, sen gerçek değilsin!"
Onu sertçe itip kendimden uzaklaştırdım. Be ne yapıyordum böyle? Dean beni uyarmıştı, o bir şekil değiştiren ya da onun gibi bir şey olabilirdi. Bunu anlamanın bir yolu vardı elbette.
"Çok uzun süredir seni bekliyorum Sam, burada sıkışıp kaldım. Bana yardım et, doğru yere gitmem için bana yol göster bebeğim lütfen.
Nefesi, teni, kokusu öyle güzeldi ki. Ona nasıl hayır diyebilirdim. Kendimi ona teslim edercesine sarıldım. Sımsıkı sarıldım... Şuan hicbir şey umrumda değildi. Neden buradaydım, be yapacaktım? Belki de başından beri burada olmam gerekiyordu. Ne de olsa ben şeytan kanı içmiştim, buraya ait gibi hissediyordum.
Koluma sakladığım küçük gümüş bıçağını hafifçe çıkartıp tenine değdirdim. Eğer bir şekil değiştiren ise, bunu öğrenmek üzereydim. Hiçbir şey olmamıştı. Duman, acı hicbir tepki yoktu. Kafamdaki binlerce yaratık formundan birini elemiştim, harika değil mi?
Peki şimdi ne yapacaktım? Ona inanıp yanımda mi götürecektim yoksa bir kez daha onu öldürecek miydim?
"Beni takip et, Sam. Her şey yoluna girecek, artık birlikte olabiliriz. Sonsuza kadar."
Ona büyülenmiş gibi bakıyordum. Aklımdaki tek düşünce onunla birlikte olmaktı. Ona karşı koyamıyor gibi hissediyordum. Sadece söylediklerini yapıyor ve takip ediyorum. Bulunduğum yerden ne kadar uzağa gittiğimin farkında değildim. Geliş amacım neydi? Beni bir mağara benzeri bir yere sürüklemişti ama için de oraya girmemek gerektiğini söyleyen bir cızırtı vardı.
Jessica elimi bırakmıyordu, beni içeri çekmek için çok hevesliydi. Ama ben gitmek istemiyordum. Neden buraya geldim ki o zaman?
"Hayır Jess, dur bir dakika. Oraya girmemeliyiz, benimle gel, seni buradan çıkarabilirim. "
"Elbette geleceğim sevgilim, ama önce sen benimle gel. Çok zamanımız var, sana bunca yıl neler yaptığımı ve nasıl hayatta kaldığımı göstermek istiyorum."
Güneş iyiden iyiye batmaya başlamıştı. Sanırım birkaç dakika beni yolumdan alı koymazdı. Onu bulmuşken kaybedemezdim, ne derse yapıyordum.
Tam mağaradan içeri adımımı atacaktım ki, başımda korkunç bir ağrı ile dizlerimin üstüne çöktüm. Çok acıyordu. Jessica hemen yanıma gelip, yüzümü ellerinin arasına aldı. Ona bakamıyordum bile... Fısıltılar beynimi kemiriyordu resmen. Bana neler oluyordu böyle?
"Sammy, aç gözlerini. Bu gerçek değil, öldür onu ve hemen kaç!"
Dean...
"Dinleme onu Sam, benim Jessica."
Sendeleyerek ayağa kalkınca beni bir hamlede ağaca yasladı, nefes alamıyordum. Var gücümle onunla savaşamaya başladım ve korkunç gerçekle yüzleşiyordum artık. Ama çok güçlüydü. Sanırım baş edebileceğimden daha güçlü. Artık teslim olmak üzereydim ve Dean'in sesi de giderek uzaklaşıyordu benden. Keşke burada olsaydı...
Etraftaki sesler artmıştı, yere düşmeden önce gördüğüm son şey Jessica'nın gövdesinden ayrılan başıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK T'ARAF
FanfictionDünya'da birinin başına gelebilecek her kötü şey Sam ve Dean Winchester'ın başına gelmişti zaten. Bunun üstüne Cehennem, Cennet, Kafes ve bir de Araf'ta olanlar ekleniyordu. Araf'ı bambaşka bir bakış açısından görmek isterseniz, içeri buyrun! Super...