Multimedia = Nefes.
Hayal gücünüz gelişmiş midir? Herkesin biraz hayal gücü vardır. Kimisi hiç yaşamadıklarını hayal eder, kimisi yaşadıklarını bu hayallerinde daha da güzelleştirir. Her insan biraz hayal kurar.
Siz de şimdi bir şehir hayal edin.
Gerçekte var olmayan, ama var olmasını dileyeceğiniz tüm güzellikleri içinde barındıran.
Kasabalarındaki insanların sakin, mutlu ve huzurlu bir hayat geçirdiği bir şehir olsun.
Her ayın 1. Günü, meydandaki eski tren garının büyük grişi süsleniyor ve bu gar çiftlerin Vals yaptıkları, eski zaman şatolarından kopmuş bir görünüme sahip oluyor.
Ve bu şehirde geçecek olan hikayemiz bu baloda başlıyor. Unutmayın, bu aşkın geçtiği şehiri bilmiyorsunuz. Gerçekte yok. Ama emin olun, zihinlerinizde öyle bir yere yerleşecek ki, gerçek olmasını ve orada yaşamayı dileyeceksiniz. Şimdi izninizle elime aldığım kalemi bu şehirin büyüsüne daldırıyorum ve hepimizi bu güçlü ve telaşlı aşkın dünyasına sürüklüyorum.
***
Nefes;
Çiçekler!
Ayaklarımı pembe pufuma uzatmış, camın önüne elime kitabımı alarak kurulmuş, camdan içeriye esen meltemin tadını çıkarıyordum ki çiçekleri sulamadığımı hatırlayıp yerimden fırladım.
Çıplak ayaklarımla arka taraftaki terasa koştum ve teras kapısının önüne bıraktığım sürahiyi kaptığım gibi terasın soğuk mermerlerine adım attım. Çiçekler benim için önemlilerdi. Bugün aklım o kadar dağınıktı ki uyandığımda onlara sularını vermeyi unutmuştum.
Elimdeki sürahiyle pembe, sarı, mavi ve mor çiçeklerden oluşan büyüklü küçüklü saksılarıma ilerledim ve sürahiyi kaldırıp çiçeklere eğdim. İçindeki su çiçeklerin toprağın altında gizlenen köklerine akarken kendi kendime güldüm. Bugün balo günüydü. Her ayın 1. Günü yapılan geleneksel Vals bugündü. Bunun için o kadar heyecanlıydım ki darmadağın bir haldeydim.
1 hafta önce 18. yaşıma girmiştim ve bu benim ilk vals deneyimim olacaktı. Evet, belki bu gece dansa katılamayacaktım ama en azından vals yapan tüm o çiftleri izleyebilecektim. Smokin giymiş, asil soylardan gelmeyen ama dans sırasında tam bir asilzade gibi görünen erkekleri, eski zamanların balo elbiselerinin içinde etekleri yerleri süpürerek erkeklerinin kollarında dans adımlarıyla birlikte salınan kızları görmek beni heyecanlandırıyordu. Üstelik bu ay konsepte bir de maske şartı eklenmişti. Tam benlik!
Sürahideki suyu çiçeklere döktükten sonra eğilip onu yere bıraktım ve doğrulurken burnumu pembe çiçeğimin yapraklarına değdirip kokusunu içime çektim. "Hep böyle güzel kokun olur mu canlar?" dedim gülerek ve işaret parmağımla hafifçe yaprağını okşayıp kıkırdadım.
Ardından eve döndüm ve terastan çıkıp içeriye girdim. Mutfağa ilerledim ve buzdolabının kapağını açıp soğuması için bıraktığım, kendi ellerimle yaptığım katkısız meyve suyunu koyduğum bardağı aldım. Salona yürüdüm ve koltuğa kurulup duvardaki saate baktım. Saat 3'e geliyordu. Bu da benim en sevdiğim dizinin yekrarının başlama saatinin geldiğini gösteriyordu.
Neşeyle uzanıp önümdeki sehpadan kumandayı aldım ve ayaklarımı kumandanın olduğu yere uzatıp televizyonu açtım. Kanalı bulduğumda dizinin çoktan başladığını ve o tutulduğum erkek karakterin sahnesinin olduğunu gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şehrim Sensin
RomanceHayali bir şehir. Maskeli bir balo. Hayat dolu bir kız. Ateş gibi bir adam. Ve ansızın gelen bir dans teklifi. Dans değil, yıldızlara dokunmak. Aşk değil, ateşe koşmak. Sevmek değil, uğruna ölmek. * "Bayım, bir baloda dans kaldırdığınız bir bayana b...