''HAYALET''

13 0 0
                                    

      Biraz geciktiğim için, Carnacki yarı şaka bir hiddetle yumruğunu bana doğru salladı. Sonra, yemek odasının kapısını açarak dördümüzü de içeri aldı: beni, Jessop'u Arkright'ı Taylor'u.

Eskisi gibi bir arada iştahla akşam yemeğimizi yedik. Yine eskisi gibi Carnacki yemekte pek de konuşkan değildi. Yemekten sonra salona geçerek rahat koltuklara gömüldük. Şarap ve sigaralarımızı içerken aramızda tatlı bir sohbet başladı. Carnacki birden, her hangi bir başlangıca lüzum germeden:

   – İrlanda'dan yeni geldim, dedi. Oraya ait son haberleri dinlemek içinizde belki bir veya ikinizi ilgilendirir, ama ben önce beni son derece merakta bırakan ve şaşırtan bir olayı anlatmazsam hala kafamı kurcalaya duran sorudan kurtulamam. Eşi görülmemiş bir hayalet, ya da şeytanla karşılaştım. Şimdi dinleyiniz:

Gahvay'ın kuzey doğusunda yirmi bin kilometre uzak olan Lastrae şatosunda bir kaç hafta kaldım. Şatoya gidişimin sebebi, onu yeni satın alan Mösyö Sid K. Tassoc adlı bir şahıs tarafından mektupla çağırılışımdı. Yeni malikâne sahibi mektubunda, evinde müşahede ettiği bazı garip hallere tahammül edemediğini, bir esrarla karşı karşıya olduğunu bildiriyordu.

Oraya vardığımda beni garda karşılıyarak evine götürdü. Eski büyük şatolara her zaman hayranımdır bilirsiniz. Yine geçmiş zamanları hatırlatan bu muazzam binaya sevgiyle baktım.

Şato bir hayli büyüktü. Buna rağmen Mösyö Tassoc orada erkek kardeşi ve birde kendilerine yarı arkadaşlık, yarı hizmetkârlık eden bir Amerikalı ile birlikte yaşıyorlardı.

Bir süreden beri bütün hizmetçilerin şatoyu terk ettiklerini, yemeklerini pişiren tek kadından başka kimsenin bulunmadığını söyledi. Yemekte kendisini endişeye düşüren olayı anlattı. Bu şimdiye kadar işittiğim ve içine karıştığım lerin en garibidir.

– Bu barakada bir odamız var, diye içini çekerek Tassoc devam etti. Cehennemi bir şekilde, hücumuna uğramış gibi, insanı deli edecek gibi ıslık çalan bir odamız. Ne zaman başlayacağı ve ne zaman biteceği belli olmayan yere batasıca ıslık insanı korkudan mahfedip, hasta etmeden kesilmiyor.

Dinlediğiniz zaman göreceksiniz ki o adi bir ıslık veya rüzgâr sesi değildir. Bekleyiniz, neredeyse başlar. Tassoc'ın genç kardeşi elini ceketinin cebine vurarak.

– Hepimizin tabancası üzerinde, dedi.
– Demek durum bu kadar ciddi? diye sordum. Tassoc kederle başını salladı.
– Belki de benim korkak bir adam olduğumu zannedeceksiniz, dedi. Ama sabırlı olunuz ve bekleyiniz.

      Bazen ıslığın esrarengiz bir membai olduğu fikrine kapılıyorum. Ama sonra batıl itikatlara inanmanın budalaca bir davranış olduğunu kendime tekrarlayarak bunun kötü kalpli bir insanın münasebetsiz muzipliği olduğunda karar kılıyorum.

– Neden size böyle bir oyun yapsınlar? Bu oyunu yapan bundan ne kazanacak ki?
– Böyle karışık işleri yapanların bir maksatları olacağını söylemek istiyorsunuz değil mi? Şu halde size işin daha öncesini anlatayım. O zaman bana hak vereceksiniz.

     Kasabamızda mis Donehue adlı bir kadın var ki iki aya kadar onunla evleneceğim. Birbirimizle iyi anlaşıyoruz. Evlilik kararımız, öyle zannediyorum ki, birçok ateşli İrlandalı erkeği isyana şevketti. Mis Donehue son derece güzel bir kadın çünkü. Uzun bir süreden beri kasaba erkeklerinin hepsi peşindeydi. Donehue aralarından kimseyi seçmeyip, benimle evlenmeye karar verince, hem gönülleri kırıldı, hem de gururları. Anlıyorsunuz değil mi?

– Evet. Belki biraz anlıyorum ama yine de açık bir şekilde değil. Bir oda üzerinde bu rekabet ne gibi bir etki hâsıl edebilir?
– Onu da izah edeceğim. Mis Donehue ile evlenmeye karar verince bir ev aramaya başladım ve burasını satın aldım. Bir gece, bir ziyafette, ona aldığım evden bahsettim. Donehue bana ıslık çalan odadan korkup korkmadığımı sordu. Kendisine böyle bir şey işitmediğimi, işitmiş olsaydım bile hurafelere
inanmadığımdan yine de kararım üzerine tesir etmeyecek olduğu cevabını verdim.

korku deniziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin