PATİKADA KORKU!!!

10 0 0
                                    

     Saat dokuzu çeyrek geçe, mehtapla birlikte Colla Bracca üzerine vardı, saat sekizde iki ağacın bulunduğu yol ayrımına gelmişti ve demek ki gece yarısı çeşmeye ulaşabilecekti. Saat ondan önce San Faustino'ya, on buçukta Perallo'ya, gece yarısı da Creppo'ya varmayı düşünüyordu; bu hesapla saat birde Castagna'da, Vendetta'nın yanında olabilirdi; normal adımlarla on saat yol yapmış olacaktı; bu onun için altı saat anlamına gelirdi, çünkü birinci taburun ulağı Binda, tugayın en hızlı ulağıydı.

İyi gidiyordu, Binda kestirme yollardan ölü gibi yorgun bedeniyle iniyor, hepsi birbirine benzeyen sapakları karıştırmıyor, karanlıkta bile taşları, çalıları tanıyor, soluğunun ritmini asla değiştirmeyen o göğsü ile yokuşları göğüslüyor, alışık bacakları sanki bir itenekle hareket ediyormuşçasına hızla yürüyordu. Uzaktan kamplarına doğru tırmandığını gören arkadaşları "Haydi Binda!" diye bağırmaya başlıyorlardı. Getirdiği haberleri onun yüzünden okumaya, buyrukların iyi mi kötü mü olduğunu anlamaya çalışıyorlardı, ama Binda'nın yüzü bir yumruk gibi kapalı oluyordu; bıyıklı ve ince, dağlılara özgü yüzü, çocuktan çok bir delikanlıya yaraşan kısa, kemikli, ama taş gibi kaslı bir bedeni vardı.

    Onunki katı ve yalnızlık dolu bir görevdi, günün her saatinde uyanık olmalıydı; kimi zaman Pelle'ye, Serpe'ye gönderilirdi, gece vadilerin karanlığında yürürken ona yalnızca sırtına asmış olduğu tahta bir tüfek kadar hafif olan o Fransız silahı yoldaşlık ederdi. Bir kampa gelir, oradan bir başkasına gider, yanıtı alıp geri getirir, aşçıyı uyandırır, soğuk tencerelerin dibini kazır, sonra boğazına dizilmiş kestanelerle yeniden yola koyulurdu. Ama ormanlarda yolunu yitirmediği,' çocukluğundan beri keçilerin peşinde koştuğu, odun ve saman toplamaya gittiğinden bütün patikaları tanıdığı, kentten ve deniz kenarından buraya çıkmış pek çok partizanın tersine taşların üstünde tökezlemeden yürüyebildiği için bu doğal olarak onun göreviydi.

Oyuk gövdeli bir kestane ağacı, bir taşın üstündeki mavi liken, bir kömürlüğün boş alanı, kişiliksiz ve özelliksiz bir sahnenin kulisi, çok uzakta kalmış anılara tutunarak birer birer gözlerinin önünde canlanıyordu: kaçan bir keçi, yuvasız kalmış bir sansar, bir kızın havaya uçuşan iç eteği. Ve yeni anılar, kendi topraklarında yapmış olduğu savaş, öyküsünün sürüşü de bu anılara ekleniyordu, oyun iş, av savaşa dönüşmüştü. Loreto Köprüsü'nde barut kokusu, yamaçtaki çalıların arasında kurtarma çalışmaları, ölümlere gebe mayınlı çayırlar.

Savaş kendi kuyruğunu ısırmaya çalışan bir köpek gibi, o vadilerdeki boğazda sürüyordu; partizanlar, piyadeler ve askerlerle omuz omuza çarpışıyorlardı; bir bölümü tepeye tırmandığında, ötekiler vadiye iniyor, sonra onlar tepeye çıkıyor, yukarıdakiler vadideki yerlerini alıyorlardı, ama bunu yaparlarken birbirlerini ezmemek, birbirlerini kurşunlamamak için büyük hilaller çiziyorlardı, gene de ya dağda ya vadide bir iki ölü bırakıyorlardı.

Bincia'nın köyü, aşağıda tarlalara yakındı; San Faustino köyü vadinin şurasına burasına dağılmış üç ev öbeğinden oluşuyordu. Arama tarama olduğu günler, Regina penceresine bir çarşaf asardı. Bincia'nın köyü tırmanma ve inme arasında verilen bir soluklanma, bir yudum süt, annesince hazırlanmış temiz bir fanila anlamına gelirdi; sonra ötekilerin saldırısına uğramamak için bir an önce kaçmaya hazırlıklı olunmalıydı; ne de olsa San Faustinolu pek çok partizan ölmüştü.

Kış mevsimi sürekli bir kovalamaca ve gizlenme oyunu anlamına geliyordu; piyadeler Baiardo'da, milisler Molini'de, Almanlar Briga'da idiler ve partizanlar da vadinin iki dirseğine sıkışmış durumdaydılar; operasyonlardan sıyırmak için her gece bu iki dirsek arasında yer değiştiriyorlardı. Tam da o gece bir Alman birliği Briga'dan yürüyüşe geçmiş, belki de Carmo'ya varmıştı bile. Milisler güçbirliği oluşturmak için Molini'ye tırmanıyorlardı, özel tim üyeleri evlerin samanlıklarına gömülmüş yarı-sönük korların çevresinde uyuyorlardı. Binda, onun bacaklarına emanet edilmiş görevle karanlık ormanda yürüyordu; ileteceği buyruk şuydu: "Vadiyi hemen boşaltın; bütün tabur ağır cephaneliği ile Pellegrino'ya çıkmış olmalı."

korku deniziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin